Pazartesi, Mayıs 31

Ben Aykut Kocaman'a inanıyorum!



Liglerin bitmesinin ardından yavaş yavaş kulüplerin transfer girişimleri de artmaya başladı.Fenerbahçe'de ligin bitiminden bu yana yönetim ''dinleniyoruz,mali genel kuruldan sonra çalışmalara hız vereceğiz'' modundaydı.

Haftasonu yapılan mali genel kurulda dikkat çekici olan iki şey vardı.Önceki genel kurullarda üyelerin bu denli tepki gösterdiğine pek şahit olmamıştık.Bu genel kurul o yönden farklıydı.Eskiden belki de yerlerini kaybetme korkusunu taşımaları nedeniyle en azından bir kesimi sessiz kalıyorken bu kurulda öyle olmadı,farklı konulara olan tepkilerini kürsüye gelerek dile getirdiler.

Bu tepkilerin ardından Aziz Yıldırım'ın yaptığı konuşma salondakilerden alkış aldı.Özellikle 'güçlüysen sevilmezsin' temalı yaptığı konuşma.Ve mali genel kurulun çekişmeli geçmesine neden olan eski yoldaşları yöneticilere de değinen Yıldırım, 'demek ki iyi talebeler yetiştirmişim' diyerek kendini de övdü.

Genel kurul sonrası Daum ile yolların ayrılacağı seslerinin yüksek olduğu kadar konuşulan bir başka şey ise yerine gelecek isimler arasında en güçlü adayın Aykut Kocaman oluşu.

1 senedir başında olduğu sportif direktörlük koltuğu,kendisinin de pek çok kez dile getirdiği gibi ülkemizde bugüne kadar olmayan bir görevdi.Bu yüzden sezon boyunca bir tuhaflık vardı açıkçası.Kimi zaman Aykut Kocaman'ın görevini bırakmayı düşündüğü ancak takımın olası başarısızlığı sonrası Daum'un yerine düşünülme ihtimali olabileceği için devam ettiği söylendi.

Şimdi geldiğimiz noktada,Daum'un tazminatının yüksek oluşu ve dolayısıyla gelecek yeni hocanın alacağı bedel ile birlikte kulübün epey masrafa gireceğinin yanısıra Aykut Kocaman'ın oyuncuları,ligi tanıması ve yıl boyunca yaptığı transfer çalışmaları ile eğer takımın başına gelirse eksikleri en iyi şekilde kapatma yetisine sahip olduğu,dolayısıyla göreve gelmesinin doğru olduğu görüşünde çoğunluk.En azından takımdan gitmesi gereken isimlerin,gerçekten gitmesi gerektiğini yönetime anlatabilecek bir adam Aykut hoca.Belki de kulübe mal oluşları ve masrafları nedeniyle Guiza,Baroni,Deivid gibi adamları takımda tutan yönetime 'fayda görmedik,aksine gün geçtikçe zarar ediyoruz' u göstererek doğru yerlere doğru isimlerin alınmasını sağlayabilir.

Teknik direktörlük potansiyeline gelirsek,bir kere İstanbulspor,Malatya,Konya,Ankaraspor kariyerlerini öne sürerek ne yapmış ki? diyenler var ki buna kesinlikle katılmıyorum.Tamam Konya ve Malatya dönemlerinde pek parlak olmadığı ortada ama özellikle İstanbulspor ve Ankaraspor'da yaptıkları,parlattığı isimler ortada.

Bir de Rıdvan Dilmen'in de bir formulle belki de Kocaman'ın yanında kulübe gelmesi konuşuluyor ki tadından yenmez.Rıdvan Dilmen'in hem Fenerbahçeli taraftarın gönlündeki yeri hem de teknik taktik konulardaki bilgisi Türk halkının tamamına yakını tarafından kabul edilmiş değil midir?Aykut Kocaman'ın da teknik direktörlük tecrübesinin yüksek oluşu ve 1 sene de olsa Fenerbahçe'de idari olarak üst düzeyde çalışmış olması ile birbirlerini tamamlamaları işten bile değil.

Ben daha ilkokula başlamak üzere olduğum yıllarda 'gol krallığı' kavramını Aykut Kocaman'ın kazandığı 'Kral' lakabı ile tanıdım.Herkesçe kabul gören efendi duruşuyla,şu futbol camiasında kendini bilen ve bildiklerini akıllıca dile getiren ender insanlardan biri Kocaman.Ben onun takımın başına geçmesi halinde,Fenerbahçe'yi hakettiği yerlere getirebilecek özelliklere sahip isim olduğuna inanıyorum.Ben Aykut Kocaman'a inanıyorum.

Lanet olsun sana İsrail!

Bu sabah İsrail askeri güçleri,Filistin'e doğru yol alan ve yalnız insani yardım(gıda,yiyecek,ilaç) içerdiği belgelerle kesin olan 3 yolcu ve 3 kargo gemisine tamamen insanlık dışı ve keyfi bir şekilde hain saldırıda bulundu.

Bugün okula gitmeden önce ağzımız açık şekilde bi yandan şaşkınlık bir yandan da kızgınlık içerisinde olanları izliyorduk.Ve bizim tarafın tek yaptığı şey sonu gelmeyecek 'kınama'lar silsilesinden birini sergilemekti.Kimdi bu herifler?Neylerine güveniyolardı?Nüfüsları neydi ki bunların?Koca Türkiye tükürükle boğardık pislikleri.Ki yaptıkları şeyler artık müslüman ülkelere karşı bir tehdit oluşturmaktan çıkmış tüm Dünya'ya tehdit oluşturur bir hal almışken bu adi memleketin başbakanı sırıta sırıta 'operasyon için tam emir verdim' diyebiliyordu.Arkalarında kim var dedik ya herkesçe malum,barış mesajları ile gelen Obama'nın başında olduğu ABD de 'yaralananlar için büyük üzüntü duyuyoruz' demekle yetindi.

Bu olanlar ilk değil,İsrail'in insanlığa karşı düzenlediği son eylem de olmayacak.Tamamen insani yardım götürdüğü belli olan savunmasız insanlara yapılanlardan sonra 'onlar da sivri cisimlerle karşılık verdiler' bahanesine sığınmak kesin şekilde bir terör ülkesi olduklarının resmi olmalıdır artık.

Bir de yanlış anlaşılmasın ama! diye başlayan cümleler var.Neymiş askerler halatlarla helikopterden inerken bizimkiler daha dinlemeden sopalarla falan vurmuşlar.Karşındaki adamda silah var efendi!Sabahın köründe yardım için bulunduğun yolculuğu keserek,üstelik gemiye inmeden de ateş açıldığı iddaaları varken savunmasız siviller napsaydı? Olduysa,vurdularsa da refleks olarak bir insanın vereceği tepkidir bu!Çok ayıp dimi bizim sivillerin yaptıkları,o halatlarla inen askerler çiçek verecekti de bir tek onların haberi yoktu dimi?

Varoldukları ilk günden beri bulundukları sayısız 'şımarık' hareketlerden biri bu İsrail'in.Abileri seslerini çıkarmadıkça da bu tür olaylar yanlarına kalmaya devam edecek.New York'ta BM konseyi toplanacakmış.Hiç umudum yok yine ama dilerim artık birileri çıkıp bir şeyler yapsın.

Ali Kırca'nın yaptığı yorum gibi: 'Asıl mesele İsrail'in Dünya'yı karşısına alıp alamayacağı değil,Dünyanın İsrail'i karşısına alıp almayacağı'.Bu olanlardan sonra da özellikle G8 ülkeleri ve ABD adamakıllı bir yaptırımda bulunmazsa 'eşkıya dünyaya hükümdar olmuş' demekten başka yapacak bişeyimiz kalmayacak.

Not:Zaten heryerde paylaşılıyor.Bugüne kadar açıkçası ben de dikkat etmezdim ancak bundan sonra İsrail menşeili ürünlere karşı boykot çağrısına kulak vermek hepimizin sorumluluğu olmuştur diye düşünüyorum.Ürünleri görmek için şuraya tıklayabilirsiniz.

Pazar, Mayıs 30

Güney Afrika 2010 incelemeleri {A Grubu}

Bu grupla ilgili konuşmaya başlamadan önce hayatın tesadüflerle dolu olduğunu bir kez daha gözler önüne sermek istiyorum.2010 Dünya Kupası'nda evsahibi Güney Afrika ile grupta yer alan Fransa,Uruguay ve Meksika 1966 Dünya Kupası'nda da ozamanın ev sahibi İngiltere ile aynı grupta yer almıştı.

Bugüne kadar gruptan çıkamayan bir ev sahibi hiç olmamıştı ve şimdi herkesin aklındaki en büyük sorulardan biri Carlos Alberto Parreira yönetiminde izleyeceğimiz Güney Afrika'nın bunu başarıp başaramayacağı.Parreira'nın da dediği gibi bu turnuva ne çok kolay ne de ölüm grubu olarak adlandırılabilecek gruplara sahip ancak kendilerinin de bulunduğu A grubu gerçekten en ilginç olabilecek grupların başında gibi duruyor.

Evsahipliği kontenjanından katılma hakkı kazanan Güney Afrika(83),son 4 seferinde hep 2.turda elenen ve ardarda 5.Dünya Kupası'na katılan Meksika(17),playofflarda Kosta Rika'yı eleyerek gelen 2kez bu kupayı kaldırmış Uruguay(16),elemelerde epey zorlanan ve playofflarda İrlanda'yı hepimizin bildiği üzere Henry'nin eliyle düzelttiği toptan gelen golle eleyerek katılan Fransa(9).

Güney Afrika takımı şüphesiz evinde düzenlediği şampiyonada öncelikle gruptan çıkmak istiyor ve bu doğrultuda Parreira gibi bir hoca ile çalışıyorlar.Takımın en önemli özelliği Afrikalıların genetiğinde var olan atletiklik ve çabukluğa sahip oyunculardan oluşmaları.

Gol yollarında sıkıntı çeken takımın ilk 11'inin uc bölgesinde bir sürpriz olmazsa 2002 Dünya Kupası öncesinde milli takımımıza bir hazırlık maçında gol de atan Benni McCarthy olacak.Takımda diğer dikkat çekebilecek isimler Steven Pienaar(Everton),Aaron Mokoena(Portsmouth) ve McCarthy'nin partneri olacak Bernard Parker(Twente).

Uruguay milli takımı şaşalı günlerini arıyor desek yanlış olmaz.2 kez bu kupayı kazanan takımın en önemli özelliği şüphesiz mücadeleci,güce dayalı savaşçı oyuncuları ve özellikle sağlam savunmaları.Lugano aslında Uruguay futbolu ve futbolcusunun sembol isimlerinden biri olarak gösterilebilir.

Bu mücadeleci oyunun yanısıra teknik oyunculara da sahip Uruguay takımı zaman zaman beklenmeyecek derecede kötü oyun sergileyebilme özelliğine de sahip.Luis Suarez Ajax'ta çok iyi bir sezon geçirdi ve Uruguay'ın elde edebileceği başarılarda başrolu oynayabilir.Keza Diego Forlan'ın Atletico Madrid'i kendi başına Uefa şampiyonluğuna taşıması da takım için önemli olacak.Diğer dikkat çekebilecek isimler Diego Lugano ve Porto'lu Christian Rodriguez.

Meksika ile ilgili konuşmaya başlamadan önce kısa bir genel kültür bilgisi verelim.Miller niyetine içilen Mariachi Meksika'da bir müzik tarzı.Ve bu müziği dinlerken tekila içiliyor.Tekila Meksika'yı Dünya'ya tanıtan şeylerin başında geliyor.

Her zaman bünyesinde yetenekli isimleri barındırmış Meksika takımı şimdilerde defansif olarak Barca'lı Rafael Marquez,orta sahanın ofansif yönünde 37 yaşındaki efsane Cuauhtemoc Blanco ve ileri uçta eski Villareal şimdinin West Ham'lısı Guilerme Franco omurgası üzerine kurulu gibi duruyor.

Elemelerde Honduras'a mağlup olma başarısını! gösteren Meksika takımı gol atmakta sıkıntı yaşayabiliyor.Bu turnuvada Galatasaray'lı Dos Santos ve Arsenal'in genç yeteneği Carlos Vela ile bu sıkıntıyı aşmaya çalışacaklar.

Ve geldik bu grubun favorisi,98 yılında ev sahipliği yaptığı turnuvada ilk ve tek şampiyonluğunu kazanan Fransa'ya.Turnuvadan sonra görevini Laurent Blanc'a bırakacak olan Domenech'in hazırlık maçlarında defansif oyundan vazgeçtiğini gördüğümüz Fransa takımı İrlanda'yı adil olmayan şekilde eleyerek geldikten sonra epey eleştirilmişti.

Ancak bu onların kağıt üstünde değil grubun turnuvanın en üst düzey kadrolarından birine sahip oldukları gerçeğini değiştirmiyor.Tek sıkıntıları savunmanın göbeğinde sürekli oynayacak istikrarlı bir ikili yakalayamamış olmaları olsa gerek.

Defans bölgesinde özellike Patrice Evra'nın(ManU) iyi bir sezon geçirmiş olması,muhtemelen son turnuvasını oynayacak olan ve takımı kendi elleriyle! turnuvaya taşıyan Thierry Henry'nin oyunu,yine mükemmel birer sezon geçiren Ribery(B.Münih) ve Anelka'nın yanısıra Bordeaux'da harikalar yaratan Gourcuff'u dikkatle izlemek gerekecek.

Yukarda bahsettiğimiz etkenler ışığında Fransa'nın grup liderliği adına en ciddi aday olduğu kaçınılmaz bir gerçek.Gruptan çıkacak 2.takım için büyük çekişme olacağı şüphesiz.Açılış maçında Güney Afrika'nın Meksika'ya karşı alacağı sonuç çok önemli ancak o maçı kazansa dahi sonraki maçlarda varlık gösterememesi Afrika için hayalkırıklığının habercisi olabilir.Keza Güney Afrika'nın beklentilerin altında kalması sonrası grubun en kritik maçı Uruguay-Meksika maçı olacaktır.Uruguay grubun hatta turnuvanın sürpriz takımı olabilecek potansiyele sahip aslında.Ancak son Konfederasyon Kupası yari finalinde Brezilya'ya son dakikalarda yediği golle elenen Güney Afrika takımını ev sahipliğini de yaptığı turnuvada hafife almamak gerek.

{EDİT:Güney Afrika'da milli takımın en golcü ismi Benni Mc Carthy'nin yerine 33 yaşındaki Siyabonga Nimvete'ye şans vermiş Parreira.}

Hiddink'li Millileri ABD uğurladı

Guus Hiddink'in gelişi hepimizi heyecanlandırmıştı.Gerek kulüp takımlarında olsun gerek milli takımlarda elde ettiği başarılar,özellikle Güney Kore ve Rusya'yı taşıdığı nokta,transferi gerçekleştiğinde hepimizin en doğru isim diyebildiği bir icraat oldu Milli takım adına.

Hiddink'in başında olduğu A Milliler 1 haftadır Amerika'da kamptaydılar.Sırasıyla Çek Cumhuriyeti,Kuzey İrlanda ile oynayan Milli takım dün akşam kapanışı ev sahibi ABD ile yaptığı maçla yaptı.

3 maç arasında 3-5 dakkalık kısımlar hariç en çok izlediğim ABD maçıydı.Kuzey İrlanda maçının özetlerini Çek Cumhuriyeti maçınında 70 dakikalık bölümünü izleme fırsatı buldum.Hiddink'in gelişi bir kere mantalite olarak takımı etkilemiş.Evet sezonun sona ermiş olması,Dünya Kupası'na gitmiyor oluşumuz,dolayısıyla oyuncuların tatili düşünmeleri vs bu değişimi gözlememizi zorlaştıracak şeylerdi ancak ona rağmen bazı şeyleri görmek mümkün oldu.

Bir kere Hiddink'in ABD'de yaptığı ilk basın toplantısında vurduladığı şey takımın bir bütün halinde hareket etmesini istediğiydi.Bir diğeri önceki takımlarında en çok uygulattığı şey boş alan bulunca takımın hızlı çıkmasıydı.Bunu da 3 maçta da gördük.Özellikle Arda'nın Çek ve ABD maçlarında soldan gerek kendisine atılan ara paslarıyla çıkışları gerek hızlı driblingleriyle deliciliğini de kullanması keza Kazım'ın da;1 hafta önce dile getirdiğim Fenerbahçe'ye geri dönme isteğinin de etkisiyle de olsa gerek istekli oyunu göze çarpanların başında geliyordu.Sercan'ın da ileri uçta hem çalımlarla hemde girdiği pozisyonlar ve gol vuruşlarıyla bundan sonraki dönem adına takımın bir parçası olabileceğini gösterdi.Tuncay,Emre,Hamit gibi isimlerin zaten her zaman iyi seviyedeki top tutma kabiliyetleri,belki 3 maç boyunca çok da ısırmayan orta sahamızın topun kontrolünü elinde bulundurarak bu olumsuzluğu pozitif hale çevirdiğini söyleyebiliriz.

Çek Cumhuriyeti en azından 2008'de karşılaştığımız halde değildi,İrlanda takımının ne denli kuvvetli olduğu malum.Son hazırlık maçı Dünya Kupası'na katılmadan önceki son hazırlık maçını yapan Amerika takımı ile oynadık ve bazı şeyleri daha iyi görebilmemiz açısından en önemli sınavdı belki de.Bu maçta Hiddink 4-3-3 vari bir şablonu da denemiş oldu aslında.Maçın ilk yarısında yukarda da bahsettiğimiz özellikleri sıkça gördük.Milli takım Hiddink'in Rusya'da da çok iyi uyguladığı rakibi kontrada yakaladığında,boş alan bulduğunda hızlı çıkma işini çok kez denedi ve bunların birinde Arda ile öne de geçtik.

Ancak ikinci yarı en başta bahsettiğimiz sezonun sona ermiş olması,tatilin yaklaşması,maçların havanın sıcak olduğu gündüz saatlerinde oynanmasının da etkileri olacak ki başta Arda,Emre,Hamit gibi isimler kondisyon olarak oyundan düştüler.E haliyle kupaya hazırlanan ABD takımı daha fit durumdaydı ve fırsattan istifade ederek bu sezonun fordam golcüsü Fulham'lı Dempsey,hepimizin Premier Lig'den ve Beckham'ın L.A Galaxy takımından arkadaşı olarak tanıdığı Landon Donovan ve iri fiziğine rağmen atletik Altidore'un önderliğinde maçı 2-1 kazanmasını bildiler.

Bu maçın kaybedilmesi önemli değil sonuçta hazırlık maçının mantığında hele takımın başında yeni hoca varsa skorun önemi pek önemli değildir.Ha kazanmak tabi ki güzeldir ancak dediğimiz olumsuz şartlara rağmen ABD maçının ikinci yarısı hariç oynanan oyun,ufak tefek de olsa bukadar çabuk bazı değişimleri görebilmek beni mutlu etti ve umutlandırdı.

Yolun henüz başındayken zamanın ötesine bir dileğim var burdan;katıldığımız finallerde gerek motivasyon gerek oyun olarak sıkıntı yaşamadığımız ancak elemelerde sürekli olarak sıkıntı çektiğimiz gerçek,Milli takımımızın artık Hiddink yönetiminde,2012 Avrupa Şampiyonası elemelerine iyi başlamasını,iyi devam etmesini ve iyi sonlandırmasını diliyorum.Ve daha fazlası bu takımın bana verdiği umut ile buna inanmamak için hiçbir sebep de görmüyorum.

Cumartesi, Mayıs 29

Tek maç #4

Netten zaten oynuyoruz bahisi ama bazen bayiden yapmak da zevkli oluyor.2 gün önce,zevkine yaptığım,biraz öğrenci işi az parayla harçlık yapmaya çalışan bir kupondu.

Los Angeles Lakers-Phoneix serisi 2-2ydi ve oynananan 4 maç ta üst bitmişti ben alt hissedip yazdım ve maç 101-103 le 204 sayıda kalarak alt oldu.Atletico PR-Atletico Goianiense maçı 2-1 bitti ve oda 2-3 gol aralığında sonuçlandı.Danimarka-Senegal maçı Danimarka'nın 2-0'lık galibiyetiyle sonuçlandı ve beklediğim gibi kısır geçti maç.Güney Afrika-Kolombiya maçını ik gördüğümde,evsahibi oldukları turnuva için istekli oynayacaklarını ve kazanacaklarını düşünmüş 1 yazmıştım kupona,yatırmak üzereyken oran artsın diye ilk yarı galibiyetini de ekledim.Öğrenci işi dedik ya.

Maçın 18.dakikasında bir penaltı ile öne de geçti Güney Afrika.Ancak tam 3 dk sonra Kolombiya'nın beraberlik golü geldi ki o gol de penaltıydı.Kötü olan ise maçı kazanan taraf 58.dakikada attığı golle beklediğim gibi Güney Afrika oldu.Çok kez dile getirdiğim bi söz var.İlk aklıma gelene oynasam tutmuştu diye.Bu sefer gerçekten öyle oldu.Bahis bazen şanstan çok hissiyat işi olabiliyor.

Avrupa'da sezonun en iyi golü

Guardian'ın Pazartesi günü ziyaretçilerinin oylarına sunduğu Avrupa'da yılın golü anketi sonuçlandı.Aralarında Maicon'un Juventus'a ligin ikinci yarısındaki maçta attığı,Messi'nin Xavi'nin yaptığı muazzam asistle Malaga'ya attığı ve Arap spikerin 'Allah Allah' nidalarıyla tepki verdiği,Karim Benzema'nın Guti'nin ceza sahası içinde verdiği topuk pası ile attığı golün ve değişik özellikleri bulunan 12 golün yer aldığı ankette 300.000'den fazla oy kullanılırken birinciliği %85 gibi yüksek bir yüzde ile 293.000 kişinin oyladığı Basel'li Benjamin Huggel'in Zürih deplasmanında takımı adına attığı gol seçilmiş.Golü postun dibinde izleyebilirsiniz.

Bana geçtiğimiz yıllarda Zlatan-Ronaldo-Robinho-Ronaldinho gibi isimleri Cantona'nın bir nevi yönetmenliğini yaptığı Joga TV'de izlediğimiz Ronaldo'nun imzası olan R9 golünü hatırlattı.

Bu arada %7 ile ikinci olan Nottingham Forest'li Chris Cohen'in golündeki falsoya bal mı dersiniz teknik mi;izleyip karar verin.Oylamada %4 ile 3.olan gol ise bu sezonun belki de skor açısından en şaşırtıcı maçı olan Motherwell-Hibernian maçında 93.dakikada Motherwell'e 6-2 geriden gelerek 6-6 lık beraberliği getiren Jutkiewicz'in golü olmuş.Bu iki golü de izlemeden etmeyin.6-6 lık maçın özet görüntüleri için buraya,oylamadaki diğer 9 golü izlemek ve aldıkları yada alamadıkları oyları görmek için ise şuraya tıklayabilirsiniz.


Perşembe, Mayıs 27

Ve Lost sona erdi!

Dile kolay.6 yıl olmuş yayınlanmaya başlayalı.Ülkemizde ilk yayınlanmaya başlandığında çift katlı otobüslerin arkalarında ve billboardlarda sık sık reklamını görmek mümkündü dizinin.Hiç unutmam her sabah okula giderken metroya bindiğimiz durağın billboardunda ''Amerika bu diziye çıldırdı.'' yazan reklamı gördüğümde Adem'e tepkimi; -bu ne olum ya? diyerek vermiştim.

Tabi ozamanlar hayatım basketboldan ibaretti.Gündüz okul,akşam idmanlar,maçlar;haftasonları full idmanla geçiyordu.Nerden biliyim ben lise 2 ye geldiğimde 3 sezonu sona ermiş dizinin dvdlerini kuzenimden alıp seyretmemden sonra bu denli müdavimi olacağımı.Çünkü dediğim gibi o dönemler hiç boş vaktim olmuyordu.Olsaydı muhtemelen blog işine de daha erken girerdim.

Neyse velhasıl elime geçen ilk 3 sezon dvd lerini kimi zaman günde ara vererek 6-7 bölüm bazense tek nefeste 4-5 bölüm izlediğim oluyodu.Annem,Babam kardeşim de sarmışlardı diziye.Akşam yemekten önce yemekten sonra tv izlenmiyordu,Lost vardı.Allahım nasıl bir senaryo ki o,insanda yarattığı merakla izlemeyi bırakamıyorduk resmen.Yemeğe oturuyosun aklında,tuvalette işiyosun aklında,yolda,okulda,gece uyurken her daim aklında.Acaba nolacak?

O 3 sezonu bitirdikten sonra yine bir süre izlemedim.Sonra 4.sezonu bitirdim önce geçen yıl.6.sezonun final olacağının açıklandığı dönemdi sanırım o.Ardından bu okul döneminde de 5 ve 6. sezonlara giriştim.Ve dün gece dünya üzerinde bilmem kaç milyon insanın merakla,kafada bir dünya soruyla beklediği finali izledim.

Çocukken Yılan Hikayesi vardı mesela.Okulda müzik derslerinde flütle çalınırdı şarkısı falan.Salakça bi şekilde daha ozamanlarda ulan bidaha böle meraklandırıcı dizi gelmez demiştim.Bu sözümü yemiştim sonra tabi.Şimdi Ezel var mesela.Ne biliyim Deliyürek vardı bi zaman,sonra hernekadar nefret etsem de bir dünya insan için Kurtlar Vadisi vardı.Hala ilk sezondan başlayıp izleyenleri var mesela.

Bu durumların en babasını Matrix'i izlediğimde yaşamıştım.Ne güzel sonra Reloaded'dı,Revolutions'tı Wachowski kardeşler sağolsunlar çıkardılar ama ben o ilk filmi izlediğimde ulen vay anasını daha da böyle film yapılmaz demiştim mesela.Ne biliyim Yüzüklerin Efendisi de biraz o izlenimi vermişti mesela.Fight Club'da da o his oluşmuştu.Daha hala gelmedi mesela bence onlar gibiler.En azından o tarzı baz alırsak.

Heh şimdi Lost'a bağlamak gerekirse işi Lost benim için tüm bunların zirvesidir arkadaş.Öyledir.Tamam bende merak ediyorum o kutup ayısı nerden geldiydi,Hurley onca zaman nasıl zayıflamadıydı ve tuhaf biçimde şimdi yazarken aklıma gelmeyen ancak dün gece finali izledikten sonra yattığımda aklımdaki onlarca soruyu ben de merak ettim ediyorum.Ama işin açığı ilk 3 sezondan sonra işler biraz karmaşıklaştı.İlk sezon iyiydi tek tek karakterleri tanıdık öğrendik falan,sonra The Otherslarla tanışma faslı olarak geçen 2.sezon ve arada geçen muhabbetleri anlatan 3.sezon.Ondan sonra bir dönem bana da,belki verdiğim aradan ötürü biraz cıvıttılar gibi gelmişti.Ona rağmen her bir bölümü izlerken bir sonraki bölümün partlarını yeni sekmelerde açmayı ihmal etmiyordum.Sonuç olarak Lost,o merak edilen ve hatta çoğunu da cevapsız bıraktığı,kendi yarattığı sorularla değil tüm bu hengameyi 6yıldır bunca insana yaşattığı,bu merakı insanların içine işlediği,bu soruları sordurabildiği ve bukadar kafa patlattırabildiği için bukadar önemlidir.Efsanedir.

Final bölümüne gelecek olursak,herşeyden önce çok duygusaldı.Ben televizyonda yayınlandıktan 1gece sonra izledim.İzlemeden önce ekşisözlükte ve bloglarda denk geldiğim pek çok yorumda cevaplanmamış sorular nedeniyle senaristlere kızgınlık vardı.Aslında detaylara takılmadığınız zaman gayet tatmin edici bir final oldu bence.Ana hatlarıyla baktığınızda,Jack'in en başından beri olduğu gibi sorumluluğu üstlenen,toparlayıcı,lider özelliğini tekrar ortaya koyması zaten dizi başladığından beri olayların biraz Jack'in etrafında döndüğünü gösterdi bize yine.Son bölümde Shannon,Boone gibi karakterleri yeniden görmek güzel bir detaydı mesela.Dizinin sonunun Jack'in sürekli kendini ispat etmeye çalıştığı babası ile yaşadığı diyaloglarla bağlanması da güzeldi bence.

Benim izlemekten en çok keyif aldığım karakterlerden biri Desmond'dı.Özellikle o muhteşem aksanını unutmak mümün olmayacak.Bir de şimdi hangi sezon olduğunu hatırlamıyorum ama 4tü sanırsam.Penelope ile telefonda yaptıkları bi konuşma vardı,dizinin en duygusal anlarından biriydi.Hurley'ın 'dude!' deyişleri,Sawyer'ın karizması,aralara sıkıştırdığı küfürleri ve şimdi aklıma gelmeyen pek çok güzel detayıyla hafızalarımıza kazındı Lost.Kate'in de dizi boyunca bi Sawyer'a bi Jack'a gideri var! dedirten hali sonunda Jack'ta karar kılmasıyla son buldu.

Nasıl şimdiki ilkokul çocukları ve hatta bizler Messi gibi bir adama denk geldiğimiz,izleyebildiğimiz için şanslı sayılıyorsak bence Lost'un yayınladığı bu 6 senenin de bizim jenerasyona denk gelmesi o denli hatta pek çoklarına göre daha büyük şanstır.

Herşeyiyle Lost dünya televizyon tarihinin ben de dahil olmak üzere pek çok kişinin de düşündüğü gibi en büyük yapımı.En güçlü senaryosu olarak tarihe geçmiştir.Ve bana bu sefer sanki gerçekten onun gibisi yapılmayacakmış gibi geliyor.

Kesin unuttuğum pek çok şey vardır ama 4.sezon finalinde başta olmak üzere pek çok kez ve hep Desmond'dan duyduğumuz 'See ya in another life,brother'' sözlerini final bölümünde Jack'tan duymamız da manidar olduğu kadar paylaşmadan,değinmeden edemeyeceğim türdendi.Sizi o anlarla başbaşa bırakıyorum.


Pazar, Mayıs 23

Heybetinden Sığdıramadık Yere Göre!

Heybetinden Sığdıramadık Yere Göğe from andreas wagenhaus on Vimeo.


Paylaşmadan edemedim.Yanılmıyorsam Trabzon maçı.Yine bir dünya emek var.Grup CK,Vamos Bien,Unifeb; emeğinize sağlık.



{Emek demişken; Kadir Has Üniversitesi'nin 2 yıldır sürdürdüğü Spor İletişimi Sertifika Programı'nın öğrencileri kısa bir süre önce kendi aralarında hazırladıkları ve Saracoğlu'nda oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş derbisini ele aldıkları pdf formatındaki derginin 2.sayısını yayınladılar.Bu seferki dergi Voleyboldan Bayan Basketboluna,oyuncu profillerinden pek çok ligin incelemesine kadar çok daha dolu olmuş.Sporsever her bireyin okuması gereken bu dergiyi paylaşmak da bi bloggera farz olsa gerek.Dergiyi şu linkten indirip inceleyebilirsiniz.Emeği geçen herkesin eline sağlık.}

Avrupa'nın en büyüğü İnter! {Bayern Münih:0-Inter:2}


Boynuz kulağı geçti.

Evet klişe ama Porto'da başlayan serüvenini Chelsea'de sürdüren,sonrasında Chelsea'de sahip olduğu imkanların pek çoğu elinde bile yokken İnter'i yarım asıra yakın bir süre sonra Avrupa'nın en büyüğü yapması sonrası Mourinho için ne söylense klişe kalır artık.Şu maçtan sonra Süper Kupa ve Kıtalararası Kupanın umrunda olmadığını söyleyen ve 3-4 aydır aklında olduğunu ifade ettiği Real Madrid yollarını gözlediği söylemesi,meydan okumaktan ibaret olan karakterinin en büyük göstergesi.

Bugün kupa finalindeki rakibi Bayern Münih'in başındakı Louis van Gaal'in Barca'nın başında olduğu yıllarda Mourinho bir tercümandan fazlası değildi.Profesyonel olarak futbol oynamayan şu adamın yaptıklarına bakınca insan azmin zaferi nedir,istemek başarmanın yarısı nasıl olur gibi klişenin uç noktası lafları daha kolay anlayabiliyor sanırım.

Van Gaal sezon başında devraldığı Bavyera ekibi ile lige kötü bir giriş yapmıştı.İlk 4 maçta yalnız 1 galibiyet alabilen Münih'te, sahada alınan başarısız sonuçların yanısıra,Ribery'nin o dönem Madrid ile transfer dedikodularının sıklıkla konuşulur olması,Luca Toni ile bir türlü aynı dili konuşamamaları sonucu devre arasında takımdan ayrılacağı bile konuşulur olmuştu ki yeni yılla birlikte inanılmaz bir çıkış gösteren Bayern,önce lig şampiyonluğunu ardından da Werder Bremen'i 4-0 gibi bir skorla ezerek kupayı kazanarak gelmişti buraya.

İnter'in durumu da çok farklı değil.Aradaki tek fark İnter sezon başında nasıl başladıysa şu ana kadar katıldığı 3 kulvarda da aynı şekilde bitirdi.Lig,Coppa İtalia ve şimdi de Şampiyonlar Ligi.


Real Madrid'den apar topar gönderilen Sneijder ile Robben'in şu finalde rakip takımlarda parmakla gösterilen oyuncular oluşları ironik olsa da Mourinho'a bugün Real Madrid kapılarını sonuna kadar açan bir isim varsa şüphesiz o isim Diego Milito'dur.

Milito'nun İnter'e geldiği Genoa'dan önce 3 yıl forma giydiği Real Zaragoza'da 108 maçta 51 gol gibi iyi de bir istatistiği varken neden özellikle Galatasaray ve sonrasında Fenerbahçe'nin adı hep Oliviera ile anıldı,yada neden hep onunla ilgilendiler,işin burası da ironik aslında.3-4 sezon gazetelerde geldi,geliyor,gelecek haberleri yapılan adamın adı anılmıyorken o zamanlar hiç dikkat edilmemiş Milito bu sezon girdiği pozisyonlardaki soğukkanlı hali,yumuşak bilek kontrolleri ve bugün özellikle attığı 2.goldeki çalımı da olmak üzere attığı pek çok golle izlerken biz futbolseverlere büyük keyif vermesi.

Bayern Münih cephesinde şüphesiz Ribery'nin yokluğu önemliydi.Onun yokluğunda Robben her zamankinden daha çok sorumluluk üstlenir bi haldeydi ki her denemesinde İnter'in kupayı kazanmasının ve hatta bu kupanın herkesçe en büyük favorisi Barca'yı elemesinin sebebi sağlam defansı cılız bir kaç şut haricinde izin vermedi.

Van Gaal'in bu sezon parlattığı,değişik rollerde görev verebilmesi sebebiyle bu sezon çoğunlukla olduğu gibi bugün de Klose'ye tercih ettiği Muller'in,bir tanesi çok etkili olamasada bence Schweinsteiger'den en azından şu maçta eksik kalır bi yanı olmayan gurbetçimiz Hamit'in asistiyle olmak üzere bulduğu fırsatları değerlendirememesi,Oliç'in uzun yıllar Bayern'den tanıdığımız ve 'artık yaşlandı,ağır kalıyor' diyerek sepetlendiği takıma karşı bugün İnter formasıyla izlediğimiz Lucio ile Samuel arasında kaybolması benim twitter'dan yaptığım 'Inter kupayı alır ama Bayern gol atar' tahmininin bir ayağının tutmamasına sebep oldu.

Kupayı kazanan taraf,en az seveni olduğu kadar nefret edeni de olan,kimilerinin futbol katili olarak adlandırdığı ama bence en azından o sevmeyenlerin bile; Chelsea,Barca,Bayern gibi takımları eleyerek bu kupayı almış olmalarına,'hakedilmiş' adını koyarak saygı duyması gerektiği Mourinho ve ekibi oldu.

Önümüzdeki yıl artık herkesin 'belki yarın belki yarından da yakın' gibi bir zamanda Real Madrid ile nikahını beklediği Mourinho'nun;Barca ve dolayısıyla eski ekürisi Guardiola ile pek muhtemel kapışmalarını izlemenin çok keyifli olacağı ve şimdiden hepimizi heyecanlandırdığı kesin...

Cumartesi, Mayıs 22

Colin Kazım Richards dönmeli mi?

''Touluse'da herkes 25 yaşın altında,oyuncuları takımda tutmayı başarırlarsa 2-3 yıl içinde çok güçlü bir takım olacaklar.Ama atmosfer Türkiye'nin yanından bile geçmez.Türkiye'yi,İstanbul'u Fenerbahçe taraftarını çok özledim.Fenerbahçe'de kalmak istiyorum.Şampiyonluğun kaçmasına çok üzüldüm,şampiyon olsalardı ben de kendimi şampiyon olmuş gibi hissedecektim.Ben de o takımın bir parçasıyım''

Colin Kazım Richards milli takım kampında kendisiyle Ntvspor'un yaptığı röportajda yukarıda yazılanları söylemiş.Bulundukları kulüpten bir nevi ''adam olsun,akıllansın'' diyerekten sürgün edilen pek çok oyuncudan biri Kazım.Tamam şımarıktı,laubaliydi ama fiziği ve tekniği ile kalitesini gösterdiği çok maç oldu.Çalım atabilmesi ve delici kanat oyuncusu diye tabir edilecek şekilde hem süratli hem de dayanıklı olması tüm o şımarıklığına rağmen kendisine kızgın oluşlarımın bir pozisyon sonrası sesimi yükseltmemle kalmasıyla sonuçlanıyordu.

Onun ve Roberto Carlos'un ayrılmasından sonra Topuz'un açık şekilde bir kanat oyuncusu olmayışı ve kendisinden açık oyuncusu yaratılmaya çalışılan Santos'un asıl mevkisi beke dönmesi,Uğur Boral'ın sakatlanmasıyla takım kanatsız kalmış,devre arasından sonraki 8-10 hafta sıkıntı çekmişti.Sonra Topuz ve Özer bir nebze de olsa uyum sağlamaya çalıştılar da toparlanır gibi oldu kanatlar.

Ben yönetimin yerinde olsam sağ kanata Kazım'dan daha yetenekli bir yabancı(yerlisinin var olduğuna inanmıyorum) almayacaklarsa,onun takıma dönmesi taraftarıyım.Benim gibi düşünen pek çok renkdaşın olduğuna da eminim.Touluse'da geçirdiği şu 4-5 ay onun bazı şeyleri daha iyi anlamasını sağlamıştır diye düşünüyorum ve eğer geri gelirse daha iyi performans sergileyeceğine inanıyorum.

Cuma, Mayıs 21

Tarihin yazılmasına 20 gün kala..



Nike'ın Dünya Kupası'na sayılı günler kala yayınladığı son reklam filmi 'Write the Future' ...Rooney'den Drogba'ya,Ribery'den Ronaldo'ya pek çok dünya yıldızının yanı sıra Simpsonların Homer da; her saniyesi ayrı güzel bu reklam filminde yer almış..İnsan bitmesin istiyor izlerken..

Youtube'a erişimde sıkıntı yaşayanlar şuradan izleyebilir..

Guiza kalpten götürür!


Bir zamanların 'Yeniköy kasabı' şimdinin İspanya milli takımı teknik direktörü Vicente del Bosque'nin kendisini 30 kişilik aday kadrodan,Güney Afrika'ya gidecek nihai 23 kişilik kadroya almadığının açıklanmasının arefesinde,Fifa resmi sitesinde kendisiyle yapılan röportajda milli takımının başarısının sırrı,Dünya Kupası ve Türkiye'de ki hayatı ile ilgili sorulara cevap vermiş.

''Eğer nihai 23 kişi arasına kalabilecek kadar şanslı olursam bu benim ilk Dünya Kupasına katılışım olacak'' diyerek kapanışı yaptığı röportajın Türkiye ve Fenerbahçe'de ki yaşamı ile ilgili olan kısmında da Fenerbahçe ile 2 senelik daha kontratı olduğunu ve bu sona erdiğinde 33 yaşında olacağını,dolayısıyla Fenerbahçe'de futbolu bırakabileceğini de eklemiş.

Geldiği günden bu yana sadece geçen yıl kazanılan Süper Kupa'da payı olduğunu söylemiş okçumuz,her geçen gün,bugüne kadar ki performansının üstüne koymak,arttırmak için çabaladığını ve daha çok kupa kazanmak istediğini söylemiş.

Belli ki önümüzdeki sezona kadar takımda pek çok şey değişecek,ola ki Daum yada muhtemel yeni hoca veyahut Aziz Başkan bu adamı hala takımda tutma yanlısı olursa Allah rızası için biri çıkıp yahu bu adamdan en azından biz cacık yapamıyoruz,hazır Villa'yı kaybeden bir Valencia söz konusuyken, Topal transferi ile de Türk-İspanyol ilişkileri ısınmışken bi yoklasak,yollasak şu adamı desin..

Lütfen..Valla bak kendim için değil,biz genciz yine sabır gösteriyoruz,gösteririz de ama şu aşağıdaki çifti yormayın daha fazla..Ender karşılaştığımız gol sevinçlerinde bile meymenet yok ki adamın..


Çarşamba, Mayıs 19

Beşiktaşlı duruşu! Beşiktaşlı Rüştü!

Öğlen saatlerinde Fenerbahçe kulübünün yaptığı basın toplantısında en çok şaşırdığım,hatta bir dünya etken vardı bu muydu tek sorun diyerek,keşke yapmasalardı diye düşündüğüm şey Rüştü'den bahsetmeleri,hatta buna resmi bildiride yer vermeleriydi.

Benim ilk anladığım Aziz Yıldırım'ın; Fenerbahçe kulübüne bugüne kadar şabie suçlamaları yapanların bu iddaalarına karşılık ''ee hani noldu?Olamadık işte şampiyon.Hem ozaman Rüştü de bunları yaptı,onlar da şike ozaman,onun da yediği goller şaibeli ozaman'' tarzı bir ifade çözümlemiştim açıklamanın içinden ve Yıldırım'ın dediklerinden.

Basın toplantısı sona erdikten sonra Fenerbahçe'nin;Rüştü'nün,Kasımpaşalı,Ankaragücü'lü ve Trabzonsporlu oyuncuları aradığı iddialarına NTVSpor aracılığıyla jet hızıyla yanıt veren Rüştü ''eğer böyle görüşmeler yaptığımı ispatlarlarsa futbolu bırakırım'' demişti.

Fenerbahçe'nin bu iddalarını alay konusu eden Beşiktaş taraftarı,kendilerinde değiller heralde demiş ve Aziz Yıldırım'ın karşısında sözde o pek benimsedikleri Beşiktaşlı duruşunu sergilediğini düşündükleri için Rüştü'yü ''artık seni Beşiktaşlı Rüştü olarak bilicez'' diye seslenmişler,benimsemişlerdi.

Fenerbahçe kulübü Rüştü'nün bu açıklamalarından sonra resmi sitesinden yayınladığı bildiride,Rüştü'nün bu konuşmaları yaptığını nerden ve ne şekilde haber aldıklarını açıkladı,hatta Rüştü'nün yaptığı telefon konuşmaları sonrası Ali Yıldırım ile görüşmesinin ardından yaptığı konuşmaların hatalı olduğunu kabul ettiğini ve Bursa maçında göstereceği performansla bu lekeyi temizleyeceğini söylediğini de ifade etti kulüp.Ve Rüştü'den kamuoyuna söz verdiği şekilde futbolu bırakmasını istediler.

Beşiktaş kulübü ise oyuncusunun,kendi takımının şampiyonlukla hiç alakası bile yokken-ki olsa kaç yazar- yaptığı bu telefon görüşmelerini doğrular nitelikte bir bildiri yayınladı. Bildirinin sonunda da Adnan Polat'ın,'Fenerbahçe Franco'yu ayarttı' iddaasına Aziz Yıldırım'ın sessiz kalışını eklemişler.

İnsanda biraz soğukkanlılık olur.Herşeyden önce çıkıp canlı yayına bağlanan yöneticilerinin bile basın toplantısını izlemedeği ortadayken yayınladıkları bildiride Aziz Yıldırım'ın neden sessiz kaldığını sorgulamaları çok da anormal değil.Fenerbahçe kulübü Rüştü'nün yaptığı görüşmelerin doğruluğunu smsler yoluyla gerek de Ali Yıldırım ile yapılan görüşmelere dayandırırken karşı taraf hiçbir aslı astarı olmayan haberleri öne sürmekle yetiniyor.

Çocukken seni severdim Rüştü.Onca laf yedin,yeri geldi dayak yedin,saçma sapan hatalar yaptın ama biz seni çubukluyu taşıdın diye sevdik.Sonra kulüpten nasıl ayrıldığın ortada olmasına rağmen sevgiyi bozmadan saygıya dönüştürdük.Arkandan konuşmadım.Ama şu yaptığının adı döneklikten başka bişey değildir.Çıkıp futbolu bıraktım diyecek kadar yüreğin yoksa da tam bir Beşiktaşlı duruşu sergilemiş olursun.

Yönetim devam dedi


Türk futbol kamuoyunun merakla beklediği basın açıklaması bugün öğlen saatlerinde Fenerbahçe Faruk Ilgaz tesislerinde yapıldı.Toplantı,Fenerbahçe Kulübü asbaşkanı Şekip Mosturoğlu'nun seslendirdiği resmi açıklama ile başladı.

Resmi bildiride öncelikle haftalardır ligin kirli olduğunu,Fenerbahçe'nin şampiyon olabilmek adına şike girişimleriyle ligi kirlettiğini ortaya atanlara seslenildi,ardından futbol takımının lig genelinde ve özellikle son haftada alnı açık bir şekilde canla başla mücadele ettiği hatırlatıldı.Açıklamanın ilerleyen kısımlarında ise başka bir Fenerbahçe kulübünün olmadığı vurgulanarak,birlik beraberlik çağrısı yapıldı.Ayrıca şampiyonluğun kaçırılmasının hemen ardından toplantıya kadar geçen 2 günde gelecek-gidecek oyuncu ve teknik kadronun değişeceğine yönelik yapılan spekulasyonlara da değinilerek,bu haberlerde yer aldığı şekilde bugün yapılan basın toplantısında Daum gidecek,şu ve bu oyuncularla yollar ayrılacak tarzı günlük kararlarla hareket edilmesinin kulübün menfaatlerine zarar vereceği söylendi.Sonuç olarak da gelinen noktada görevlerinin başlarında oldukları ifade edildi.

Asbaşkan Mosturoğlu'ndan sonra sözü alan Aziz Yıldırım'ın açıklamaları ise yine gündemi değiştirir tarzda oldu.Öncelikle edinilen başarılarda olduğu gibi başarısızlıklarda da sorumluluk aldığını ifade eden Yıldırım,kendi oğlunu bir kulübe başkan yapmasını da vurgulayarak Melih Gökçek'in,kendi işi olan siyasetle ilgilenmesini ve artık futbola karışmamasını tavsiye etti.Taraftarlara destekleri için teşekkür ederken,destekleri sırasında kulübe zarar verebilecek hareketlerden kaçınmalarını söylerken,anons konusuna da değindi ve basında yer alan 'Yıldırım anonsçuyu dövdü' haberlerine ithafen ''benim bugüne kadar kimseyi dövdüğümü gören oldu mu?'' diye sorduğunda salonda bulunan basın mensupları ve üyelerden gülüşmeler duyuldu.

Yıldırım'ın son maçlardan önce hakemlerle ilgili şaibe iddaaları ortaya atan kulüp yöneticileri ve kirli lig tanımlamasında bulunan Adnan Polat ile devlet bakanı Özak'ı hedef alan ifadeleri de vardı ancak toplantı sona erdikten sonra en büyük gündem Rüştü'nün son hafta maçları öncesinde telefonla Fenerbahçe'nin karşısına çıkan rakip takımdaki futbolcu arkadaşlarını arayarak,çıkın da yenin şunları tarzı konuşmalarda bulunduğunun iddaa edilmesi sonucu oldu.

Son olarak da transfer döneminde en iyilerini almak için fedakarlıktan kaçınılmayacağını ekledi ve kadro anlamında değişikliklerden bahseden medyaya bu konuda acele etmeyeceklerini daha henüz oturup hiçbir görüşme dahi yapmadıklarını söyledi ayrıca her türlü medyadan,doğru haber yapmalarını da rica etti.

Pazar gününden sonra bloga yazdığım yazıda bende yönetimin istifa etmesini tahmin eden hatta isteyen kısımdandım.Ancak bugün özellikle sözü aldıktan sonra her başarısızlıkta Aziz Yıldırım gidiyor haberleri yapılıyor,Aziz Yıldırım'ın hiç mi şikayet hakkı yok? diye soran başkana hak verdim açıkçası.

Göreve geldiğinden beri kulübü aldığı noktadan getirdiği nokta belli.Bu seviye bir hizmeti,bir nevi çağ atlatmayı türk spor tarihinde,bakın futbol demiyorum spor diyorum,kaç başkan yapmıştır merak ediyorum.

Medyaya yönelik şikayetlerinde de haklıydı bana göre.Fenerbahçe'nin kötü giden her maçının ardından Saracoğlu koridorlarında hakemle karşılaşan Aziz Yıldırım'ın hakemlere tehditler savurduğu ifade ediliyor gazetelerde.Akıl var mantık var cidden her maç bu adam sürekli soyunma odası koridorlarında mı geziniyor? ''Ayrıca Aziz Yıldırım anonsçuyu dövdü'' tarzı haberleri yapan bir basın mensubu o haberin altında adının geçmesinden utanmasını geçtim,bağlı olduğu medya organının bu tarz yalan haberler yapmasından hiç rahatsız olmuyor mu merak ediyorum gerçekten.Bu sadece Fenerbahçe kulübü için de geçerli değil diğer kulüpler için de yapılıyor ve gerçekten ayıp,insanda utanma olmalı.

Koca sezonunun ardından,onca konuşan eden spor yazarı,yönetici,spor adamı vs insan duruyorken hakkında konuşulabilecek neden gidip kulüpte yer aldığı seneler boyunca kulübün sevilen hatta simge isimlerinden biri olmuş Rüştü Rençber'in adı anıldı şaşırdım açıkçası.Üstelik lig bitimine 1 hafta kala yaptığı söylenen bir telefon konuşması için.

Toplantıdan kısa bir süre sonra Ntvspor'un canlı yayınına katılan Rüştü de ''iddaalar ispatlansın futbolı bırakırım'' diyerek Aziz Yıldırım'ı yalanladı ve açıkçası orada Yıldırım dediyse vardır bi keramet şeklinde Rüştü;'yü sıkıştıran Mehmet Demirkol'a da cevabını vermiş oldu.

Ya iki taraftan biri yalan sölüyor ya da Fenerbahçe'nin aldığı duyumların kaynağı sağlam değil.Ancak şöyle birşey var,Beşiktaş kulübüne gittiği günden bu yana kendisini Fenerbahçeli Rüştü olarak gören Beşiktaş taraftarının kendisini artık bir Beşiktaşlı olarak anmasını sağlayacak bu açıklamaların sebebi olan Yıldırım'ın ''O zaman Rüştü'nün yediği goller de şaibeli'' sözü direk bir iddaa değildi.Başındaki ozaman kelimesinin o cümleden önce söylenen ''Murat Şahin'in,İvesa'nın,Serkan Kırıntılı'nın yediği gollerin şaibeli olduğu''nu iddiaa edenlerin sözlerine yönelik söylenmiş bir cümleydi.

Herkesin merakle bir değişimi beklediği toplantıda oyuncular ve teknik kadro adına acele kararlar alınmadığını hatta henüz bir görüşme dahi yapılmadığını gördük.Şimdilik kesin olan birşey var ki yönetim görev süresinin sonuna kadar kulübün başında olacak.

Basketbol ve Voleybol takımlarının başarılarının zaten ortada olduğu ve önümüzdeki sezonda da hedefin final-four olacağı belirtildi zaten.Futbol takımı içinse gerekli takviyelerin yapılacağı vurgulandı.

Ben 4 sene içinde 2.kez benzer şekilde kaybedilen şampiyonluğun ardından karşılaştığımız yönetimin tutumunun soğukkanlı ve doğru olduğunu düşünenlerdenim.Basın toplantısı sırasında gerek twitter'da gerek haberlere yapılan taraftar yorumlarında yoğun tepki vardı başkana.Ben dediğim gibi Rüştü'nün yapılan açıklamada yer almasını doğru bulmasamda onun dışında yapılan tüm açıklamalarda yerinde mesajlar verildiğine inanıyorum.Bundan sonra önümüzdeki sezonun başlangıcına(15 Ağustos) kadar 3 aylık büyük bir süre var.Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi transfer konusunda özellikle,son güne kadar beklenmemesini umuyorum.Kimle ne tür görüşmeler yapılıp nasıl kararlar alınacak evet acele edilmeden ancak geç de kalınmadan oturup konuşulmalı.Bekleyip göreceğiz.

(Bu arada unutmadan tüm Türk milletinin 19 Mayıs Atatürk'ü anma,Gençlik ve Spor Bayramını kutlamayı da unutmayalım.Ata'yı saygıyla anıyoruz.)

Salı, Mayıs 18

Fenerbahçe:1-Trabzonspor:1 {Şampiyon Bursaspor}

Bekledim ortalık biraz yatışsın diye.Şampiyonluğun kaybedilmesi de etkendi kazanılsa da toparlamak,şu yazıyı yazarken bişeyler eksik kalmasın diye bekleyecektim.

Herşeyden önce ligin ilk haftasından itibaren koydukları hedefe doğru akıllı hamlelerle,maddi-manevi her türlü gücünü akıllıca ve doğru kullanarak mücadelesini sürdüren Bursaspor kulübünün yönetimini,oyuncularını Ertuğrul Sağlam'ı tebrik ediyorum.Bunu laf olsun diye söylemiyorum gerçekten canı gönülden tebrik ediyorum.

Toparlamak gerçekten zor.Bir kere Denizli'de kaybedilen şampiyonluk kadar üzülmedim.Gerçekten.Belki bu daha bile trajikti.Blogu takip edenler hatırlayabilir bu son 9-10 haftalık süreç başlamadan önce o sürekli kayıpların yaşandığı yaklaşık 13-14 haftalık periyodun sonuna doğru ''tamam,ben artık ümidimi falan kesiyorum boşuna umutlanıp hayal kırıklığı yaşamaktan yoruldum'' demiştim.Ancak o durumdan takımın ayağa kalkıp liderliği dahi ele geçirmesi ve son haftada,üstelik 2006'da ki gibi Denizli gibi düşmemeye oynayan bir rakibe karşı değil,kupadan sonra tamamen motivasyonsuz Trabzonspor karşısında,50.000 seyrici önünde çok daha kolay gözüken bir maçta kaybedilmesi kesinlikle daha trajiktir.Ama kesin olan başka birşey var ki ozaman daha çok üzülmüştüm.Belki şampiyonluğun ezeli rakibe kaptırılmasının da etkisi vardır bilemiyorum.

Herşeyi geçtim.Dün maç sonu olan bitene de değincem ama tüm 34 haftaya baktığımız zaman kendi ektiğimizi biçtik diyebiliyorum ben.Karşı çıkacak renkdaş elbet vardır ama bu takımın,bu kulübün potansiyeli kapasitesi varken yapabileceklerinin tamamını yansıtmadığını bariz oalrak gördüğümüz bir 10-15 haftalık periyod var.Ligin ilk 8 son 10 haftasını çıkar kalan 16 haftada yani ligin tam ortasında naptı bu takım?Son 10 haftada gol yemeyen oyuncular bunlar değil miydi?Bu Volkan yok muydu kalede?Bu Alex bu Emre bu Özer,Gökhan oynamadı mı?

Peki ya yönetim.Bu taraftar dün maç sonu Guiza nerde!!! diye yırtınıyordu.Bu yönetim dün maç başında,attığı gollerden çok daha kolay pozisyonları harcayan Guiza'yı görmedi mi geçen sene? Neden tahammül edildi ozaman bir sene daha?

Zamanında şampiyonluk gitti diye anında,kardeşi ile ilgili bir anlaşmazlık bahane gösterilerek bavulu eline verilmedi mi Zico'nun?Bu tribünlerin son 15 senede belki de hatırlayacakları ilk isim değil midir Zico? Peki nasıl oluyor da ona,bu kulübü ecnebi topraklarda en üst düzey başarısına ulaştırmış,seni ve taraftarını gururlandırmış bu adamı bukadar kolay gönderirken 2 senedir taraftarında saç bırakmayan bu adamda ısrar ediyorsunuz?

Herkes bir açıklama bekledi dünden beri.Nihayet bu akşam 'Çarşamba'yı bekleyin dendi.

Aziz Yıldırım ve erkanı göreve geldiğinden beri evet bu kulüpte olağanüstü başarılar elde etmiştir.Futbol dışı branşlarda rekor sayıda şampiyonluklar elde edilmiştir bir senede.Stad,kulübün kendi taraftarları harici futbolseverler tarafından bile imrenerek bakılır bi hale gelmiştir.Hem futbol hem de amatör branşlarda yapılan transfer hamleleri adı anılan büyük yıldızlarda bile 'neden gelmesin' dedirten noktaya getirmiştir taraftarı.Bu ve daha sayamadığım pek çok güzel icraatı oldu yönetimin.

Ancak bu dönemde Fenerbaçe kulübü rakipler tarafından nefret edilen,çekilemeyen bir camia haline de gelmiştir.Özellikle medya ile ilişkilerin kimi zaman zayıf olarak bile adlandırılmayacak,hiç varolmama noktasına dahi gelmiştir.

Kimse kusura bakmasın ama bunun eseri de bu yönetimdir.Kurumsallık deyip durduğunuz şeyin gereği,verdiğiniz sözü yerine getirememeniz sonucu en tepeden dibe kadar ekibinizde kim varsa başarısızlığı da üstlenip bir noktadan sonra kenara çekilmektir.Çünkü eğer gerçekten o kurumsallık sağlandıysa sizden sonra kim gelirse gelsin düzen işleyecektir.Merakla bekliyoruz Çarşamba gününü.

Bir diğer konu ise maddi durumu pek iyi olan Aziz Başkan'ın;maçları,oyuncuları satın alma,hakemleri,hatta hakemlerin de başındaki organizasyonu kontrol etme,basını korkutan bir organ olma yetisine sahip olduğunu iddaa eden kesim.Tüm bu iddaalarla,bundan tam 10 yıl önce(17 Nisan 2000)'de bulundukları konumdan 10 yıl sonra geldikleri konuma ve hatta sadece dünkü maçı kaybetmelerine bile bakmadan,ezeli rakiplerinin;kendilerinin çok önceden koptukları kulvarlarda sonuna kadar gittiklerini de görmezden gelerek dalga geçmeleri vardır ki bunun adı ezikliktir.Açın da kendi kıçınıza gülün diye bi laf vardır bilir misiniz?

Herşeyi satın alan Aziz Yıldırım,daha taze parlamış Onur Kıvrak'ın mı aklını çelemeyecekti?Yada içerde seyircisiz oynanan maçta Kasımpaşa'ya yenilirken Fenerbahçe,Cenk İşler'e bi ayar çekemez miydi?Sami Yen'de Selçuk'un şutunu içeri alan Franco'yu da satın almıştır hem belki.Yada Saracoğlu'nda penaltı kaçıran Bobo'yu? Hı? Duyamadım? Geçiyoruz.

Bursaspor'un şampiyonluğu için büyük kesimin söylediği bir cümle var: 'Hakedilmiş' .Nasıl hakedilmiş? Oynadığı futbolla mı? Bunu kabul edemiyorum işte.Bir Fenerbahçe-Bursaspor maçı var ki kendi gözlerimle izlediğim ve pek tabii yıllarca unutamayacağım,bu sezona dair en iyi hatırladığım şey olacak o maç.O maç en azından 2-2 bitseydi bambaşka bir sabah uyanacaktık hepimiz.Hele Bursaspor'un 1-0 kazandığı öyle maçlar var ki son haftalarda,rakibine 20 küsür haftadır verilmeyen penaltılar arkaarkaya kolaylık veriliyordu.Bir Diyarbakır maçı vardı mesela,Alex tribünü tabir edilen lacivert tribünden izlediğim tam dibimdeki yardımcı hakemin 15 metre önünde Güiza'nın forması 1.5 metre uzuyordu ceza sahasında,ancak hakem görmemesi için gözüne eşşek arısı falan kaçması gerektiği pozisyonda uyaramıyordu baş hakemi.Neyse ayrıntılara takılmamak lazım.İlla ki Bursaspor aleyhine de kararlar çalınmıştır.Futbolun olayı bu değil midir zaten.Yeter ki bilinçli yapılmasın bu hareketler.

Sonuçta evet mücadelesiyle özellikle taraftarıyla haketmiştir Bursaspor,önceki kulüplerinden o veya bu şekilde gönderilen Ali Tandoğan,Ömer Erdoğan,Turgay Bahadır,Hüseyin Çimşir,İglesias,Zapotocny gibi oyuncuların kendilerini kanıtlamak uğruna ekstra motive oluşları da bunda etken olmuştur.Doğru devrimdir bu şampiyonluk,Türk Futbolunun bir yüzyılı aşan tarihinde şampiyonlukların 4 takım tarafından paylaşılırken bunu kazanan 5.isim olmaları bir devrimdir.Beraberinde hem kısa vadede hem uzun vadede bazı getirdikleri de olacaktır.Ki bunların pek çoğunun Bursaspor'lu oyuncular bile henüz ne olduklarını bilmediklerini dün maç sonunda şampiyonluğun nasıl bir şey olduğunu çözmeye çalışıyoruz tarzı açıklamalarıyla gösterdiler.Umarım hayırlısı olur ve Bursaspor bu akıllı yönetimiyle doğru olduğunu kanıtladığı yolunda devam eder ve üstüne koyarak ilerler.

Şampiyonluklar kaçar.Ancak nolursa olsun kim olursa olsun durum nekadar kötü olursa olsun benim aklım mantığım kalbim dün o stadı,kendi mabedleri olan stadlarını ateşe verebilen gerizekalı insanları anlamıyor.Onları taraftar olarak adlandıramıyorum.Bırak içlerindeki forma aşkını,takım sevgisini sorgulamayı.Evet yaşandı bi anons saçmalığı ne yani bilerek mi yaptı adam oda en az senin benim kadar Fenerbahçeli değil mi sanıyorsun? Ki çıktı bugün açıklama da yaptı.Dün sahadaki takım herşeyiyle hakediyordu maçı da şampiyonluğu da sen de top istemedi ben diyim futbol tanrıları girmedi o top.

Herkes kalkıp diyor ki ''Burak 40 kere vursa bidaha atamaz''.Kimse çıkıp demiyor diyemem,çünkü bahseden kesim var en azından bloggerlar arasında.Eminim tribündekilerden kimse bugün;işinde,yolda,evde muhabbetlerinde,geldiğinden beri orta yapma konusunda bir gıdım ilerleme kaydedemeyen ama bu özelliğini gözardı edip mücadelesine aşık oldukları Gökhan Gönül'ün,o golde hakeme itiraz için giderek kanadını boş bıraktığını ve golün de bu nedenle yendiğini söylemiyor.Ondan sonra bağırırsın tabi Guiza'ya,basarsın tabi basın odasını ''nerde lan o pezevenkler'' diye.

Taraftarların kendi kendilerine sormadıklarını,yönetimin,üstelik istifa edip dönmeleri gibi bir durumun da söz konusu olamayacağı ve tahammül edilemez olacağı bir ortamda kendilerine sordukları ve yaptıklari içsel sorgulamalardan sonra istifa kararı almış olmalarını bekliyorum.Ha yine Daum gider 4-5 oyuncu yollanır adına da revizyon denir devam edilir aynı filme ya,şaşırmam.




{Önümüzdeki hafta tatili bitirip Sivas'a dönüyorum.Dönmeden Fenerbahçe için bazı şeyler değişmiş olacak şüphesiz,en azından basın toplantısında açıklanacak kararlardan bahsedebilicem sanırım.Döndükten sonra da hem lig hakkında hem de yaklaşan Dünya Kupası hakkında bahsedecek uzun zamanım olacak.Ozamana kadar saygılar.Bursaspor'u ve Bursalıları tekrar tebrik ediyorum.Hadi eyvallah}

Salı, Mayıs 11

Ara!

Haftasonu İstanbul'a düzenlediğimiz gezi sonrası 4-5 gün daha Sivas'tayım sonrasında şampiyonluğun belirleneceği haftasonu dahil olmak üzere 1 hafta İstanbul'da olacağım.Bu 1 hafta boyunca hem derslerin sonuna gelinmesi hem bir takım sıkıntılar yüzünden blogla ilgilenmem zor olacak gibi görünüyor.Umarım geri dönüşüm şampiyonlukla birlikte olur.Kısa bir süre sonra yine bu satırlardan iletişimde olmak dileğimle,saygılar,sevgiler.Eyvallah

Cuma, Mayıs 7

Salenko Altın Ayakkabısını satıyor!


94 Dünya Kupası'nı ülkemizde Coca-Cola'nın dağıttığı Usa '94 baskılı toplardan hatırlıyorum sadece.O Dünya kupasında öyle bir isim vardı ki sonraki sezonda Uzan'ların yönetimi ele aldığı İstanbulspor kadrosuna katıldığında belki de okadar dikkat çekmemişti.

O isim;Romario'lu Brezilya ve İsveç'in gerisinde kalarak 3 maçta yalnızca 1 galibiyet alıp kupaya veda eden Rusya milli takımının,o tek galibiyeti 6-1 lik skorla Kamerun karşısında alırken 5 gol atan(bkz.post dibi video) ve kupayı İsveç'e attığı penaltı golü ile de 6 golle,Bulgarların efsane ismi Stoichkov ile birlikte gol kralı olarak kapatan Oleg Salenko'dan başkası değil.

95-96 sezonunun devre arasında takıma katılan Salenko,sezonun ikinci yarısında oynadığı 15 maçta 11 gol atarken Beşiktaş ve Galatasaray ağlarını da boş geçmemiş.2,5 sezon kaldığı İstanbulspor'dan önce,Rusya'da parladığı Zenit ve Dinamo Kiev takımları sonrasında Avrupa'da Valencia ve Rangers formalarını terletmiş.

Salenko'nun geçmişinden bukadar bahsettik,blogda yer vermemizin asıl sebebine gelelim.Salenko'nun 2 yıl evvel bulunduğu bir iş hayatı girişimi tüm dünyayı etkileyen ekonomik kriz yüzünden batmış.Bunun sonucunda Salenko 94 Dünya Kupası'ndan aldığı 'Altın Ayakkabı' ödülünü satmaya karar vermiş.Bu aralar Dünya futbolu ile yakından ilgilendiklerini gördüğümüz Arap şeyhlerinin Birleşik Arap Emirlikleri şubesinden bir başkası,Salenko'nun borçlarını ödemek için yeterli gördüğü 500.000$ lık ücretini,ödülün bir müzede görücüye açık ve güvenilir bir şekilde saklanması sözünü de vererek ödemeye hazır olduğunu belirtmiş.

Salenko ödülün Rusya yada Ukrayna'da kalmasının onu daha çok mutlu edeceğini eğer bu iki ülkeden bir gönüllü çıkarsa tercihini bu yönde yapacağını söylemiş.

İnsan nekadar zor durumda olursa olsun bu derece manevi değeri olan bir ödülü satmayı düşünür mü? Ne kadarlık bir kesim bu yönde hareket eder bilmiyorum ama ben eş-dost,borç-harç bi şekilde kapatmaya çalışırdım borcumu hayatta satmazdım o ayakkabıyı.

Bu arada en başta bahsettiğim o futbol topunu uzun süre saklamıştım,arkadaşlarla oynamak için dışarı çıkardığım ilk gün; hepimizin kolaylıkla hatırlayacağı hatta hala yollarda gördüğümüz kırmızı kasalı bir Dodge Fargo'nun altında kalarak patlamıştı.5 yaşındaydım ama hiç unutmadım o günü.


Perşembe, Mayıs 6

David Beckham'ın aşil tendonu

Bundan 1.5 ay kadar önce David Beckham'ın Milan'da kiralık olarak forma giydiği dönemde bir Chievo maçında sakatlanarak,kiralık olarak da olsa Avrupa'da forma giyme amacı olan Dünya Kupası'nda İngiltere milli takımında yer alma şansını nasıl kaybettiğine yer vermiştik.

Beckham Finlandiya'da ameliyatını oldu ve Amerika'lı ünlü talk show'cu David Letterman'ın 17 yıldır yaptığı 'Late Show' a katıldı.Programda sakatlığın oluşum ve ameliyat sürecinden de bahseden Beckham,ameliyat fotoğraflarını da paylaşmış.Sakatlanma sırasında tendonun kopma sesini duyduğunu söylerken ameliyat sırasında da cerrahların tendonu tekrar eski konumuna getirmek için çekerlerken bunu alt baldırı boyunca hissettiğini de eklemiş.


Yazıklar olsun Totti!



İtalya Kupası'nda final akşamıydı dün gece.İnter Serie A'da şampiyonluk yolundaki direk ve en yakın rakibi Roma ile karşılaştı ve maç Milito'nun golüyle 1-0 lık İnter galibiyetiyle sonuçlandı.İnter bu sonuçla İtalya Kupası'nı 4 yıl aradan sonra 6.kez kazanarak müzesine götüren taraf oldu.

Maçın özetlerini izleyebildim.Hem özetlerden hem de yorumlardan da anlaşıldığı gibi epey sert bir maç geçmiş.İki takım oyuncuları maç boyu birbirlerini ince ince dövmüşler desek yeri.

Ancak özellikle ikinci yarıda Toni'nin de gelmesiyle çok daha etkili bir takım haline gelen ve benim de ilgiyle izlediğim Roma'nın simge! oyuncusu Totti maçın son anlarında İnter'in şımarık çocuğu Balotelli'yi; Milito'ya yaptığı bir faulün ardından kısa süre geçmesine rağmen yaklaşık 20-25 metre kovaladıktan sonra öyle bir tekmeledi ki eminim benim gibi pek çok kişinin gördüğünde ağzı açık kalmıştır.

Tamam Totti melek değil daha önce de bu tarz çirkefliklerini gördük ama resmen ve kasten Balotelli'yi sakatlama niyetiyle yapılmış bir faul bu.

Ülkemizdeki derbilerde olan bitenleri aylarca konuşuyoruz.Bir hareket yüzünden bir oyuncuya takılan lakaplar yapışıp kalıyor ve unutulmuyor.Totti Zidane'a falan mı özendi anlamıyorum bir de maçtan sonra resmi sitesinde Balotelli'nin Roma şehri ve insanlarına,kulübün taraftarlarına hakaret ettiğini,maç boyunca da sürekli tahrik ettiği şeklinde açıklamada bulunmuş.

Pes! İnsan bi kendimi kaybetmişim falan der bi özür diler,sonuçta karşındaki de bu işten ekmek yiyen bi insan evladı.Üstelik artık kariyerinin son demlerine gelmiş tecrübeyse feriştahını görmüş geçirmiş bir kaptan olarak Balotelli gibi şımarık,dengesiz bi adamın yaptıklarının-ki etti tahrik konuşmalarıyla,maçta da etmiştir kesin- gazına geliyosan nerde kaldı senin 20 küsür yıllık futbolculuğun profesyonelliğin bilmem nen? Fifa'nın bu duruma sessiz kalmamasını bekliyorum.Giderayak öyle bir ceza versinler ki kupaya falan gidemesin,evinde de tekrar tekrar o tekmeyi izlesin.Benim izlerken içim cız etti be.Allahtan Balotelli sağ bacağını tam yere basmışken gelmedi o tekme.

Biz küçüklüğümüzde Pes'de FM'de Roma'yı sırf sen varsın diye alırdık senin şimdi yaptığına bak.Olcak iş mi? Yazıklar olsun diyor olay anının görüntüleriyle başbaşa bırakıyorum sizleri..


Videonun ortalarında De Rossi'nin tekme sonrası başını nasıl avuçları arasına aldığına dikkat edin.

Çarşamba, Mayıs 5

Trabzonspor:3-Fenerbahçe:1


Herşeyden önce Trabzonspor'u kutluyorum..Maçı okulda olduğumdan izleyemedim radyodan dinlediğim kadarıyla maçın başından sonuna kadar daha fazla isteyen kısacası hakeden taraf oldular.

Alex'in;yine bu ligde onun dışında o golü atabilecek 2-3 oyuncudan başkası olmadığını belli edercesine attığı gol dışında Fenerbahçe'nin Deivid'le yarım pozisyonu dışında atağı yok desek yanlış olmaz.

Şüphesiz haftasonu Ankaragücü maçının, ligdeki konumun hatta hatta Aziz Yıldırım'ın şampiyonluk sözlerinin de epey etkisi var.Nolursa olsun bu uzun süreli hasretin dindiğini görmek istiyordu tüm taraftar.Alamadık sağlık olsun.Kupayı almış olsaydık iki şeye sevinirdim,kupayı bukadar uzun süre sonra aldığımız yılın blogun ilk senesine denk gelcek olması ve kupanın kazanıldığını gören genç kuşaktan biri olmam adına sevinirdim.Kaybettik,çok da üzülmedim zira şampiyonluk,hele hele direk rakibimiz Bursaspor harici kulüpler de bize düşman tavırlar takınıyorken 10 kat daha önemli.

Ha şu da var,Ankaragücü maçında da bu şekilde yumuşak,umursamaz,etkisiz oynayan bir Fenerbahçe olursa sahada,o maçtan sonra her bir Fenerbahçe taraftarının hem takıma hem de bugün Emre'yi oyundan almak gibi, Emre'yi bile şaşırtan bir harekette bulunan Daum'a her türlü lafı etme hakkı olur,olacaktır.

Postu kapatırken Trabzonspor'u tekrar kutluyorum,maçtan hemen sonra tebrik bildirisi yayınlayan Beşiktaş'ın el şeyiyle gerdeğe girer halleriyle baş başa bırakıyorum siz ziyaretçileri.


Pazar, Mayıs 2

Fenerbahçe:2-Eskişehir:0


Maç hakkında konuşmaya başlamadan önce Bursaspor basın sözcüsü Ferruh Nayman'ın maç sonunda yaptığı açıklamalardan bahsetmek istiyorum:

"Fenerbahçe'nin kardeş kulübümüzle maçı van. Üstelik deplasmanda. Eskişehirspor maçındaki rahatlığı göremeyecekler.Ankaragücü çok iyi bir takım. Trabzonspor'u da yendi, Fenerbahçe'yi de yenecek güçteler. Kardeş takımını da düşünerek oynarsa maçı alacaklarınıdüşünüyorum"

Bu açıklamaları yapan Nayman Fenerbahçe'nin üst üste bukadar maç kazanmasına atfen bu şekilde devam edemez illa k puan kaybedecekler demiş.Kusura bakmayın sayın Nayman ipler sizin elinizdeyken kontrol etmesini bilemediniz şimdi pek çok şey sizin elinizde olmadığından içinde bulunduğunuz vaziyet ''el şeyiyle gerdeğe girmek'' gibi bir durum oluşturuyor.Ha şunu da bilesiniz Fenerbahçe Bursaspor değildir, bir kez o hataya düştü bidaha düşmeyeceğine tüm Fenerbahçeliler inanıyor.Ankaragücü iyi takımmış Trabzon'u yenmişmiş dün.O Trabzon'un hafta içi oynanacak kupa finali bu sezon elinde kalan tek şey olduğunu unutmuş heralde sayın Nayman.Bir de nasıl bir rahat Eskişehir'miş bu dünkü onu anlamadım.Nasıl da kolay oluyomuş rakibinin oyununu görmezden gelmek.Dün kazandıkları maçta attıkları golleri iki verkaç,üst üste 4-5 pas 1-2 çalım gibi varyasyonlar sonucu oluşturdukları organize bi ataktan mı attı Bursa? Yoksa Kayseri'li oyuncunun ne şekilde yaptırdığı! malum penaltı ve bir duran toptan mı gelmiş goller? Bursa'nın en son organize bir ataktan gelerek attığı gol ne zamanmış biri çıkıp söylesin? Dün ilk yarının sonlarına doğru organize gelişip Mehmet Topuz'un gole çeviremediği pozisyonu bi izlesin mesela Bursalı'lar.Bir sezonda kaç tane o şekilde atak yapıyorlar merak ediyorum doğrusu.Hayır ben hiç göremedim de ondan.

Bir de dün yine sonradan oyuna giren Erkan Zengin'in tıpkı kupa maçında olduğu ve o maç yazısında da bahsettiğim gibi deli danalar gibi sağa sola saldırdığı gözlerden yine kaçmadı.Allah ıslah etsin diyorum başka da bişey demiyorum.Beşiktaş'tan önce de böyle miydi bilmiyorum ama psikolojik bi buhran yaşadığı gerçek olsa gerek.

Ki zaten takımın 9 haftadır gösterdiği performans ortada.Ve bu performans haftalar ilerledikçe,değil sahada,tribünde izleyenlerin arasında bile stres doruğa ulaştığında bile bu takım giderek o artan strese paralel olarak artan bir grafik sergiledi oynadığı futboluyla.

Tamam kabul içerde Kayseri'yi Antep'i hatta Beşiktaş'ı bile golden sonra 3-4 pozisyon bulmasına rağmen biraz daha defansif bir anlayışla mağlup etti.Peki geçen hafta Kasımpaşa'yı mağlup ederken ikinci yarı Kasımpaşa'nın çıkmasına dahi izin vermeden oynanan bir 15-20 dakika var ki zaten sonunda gol geldi.Keza dün Eskişehir karşısında özellikle ilk yarı Eskişehir sahada yoktu adeta.İlk ceza sahasına girişler 20-25. dakika civarı değil miydi? Demek istediğim haftalar ilerledikçe ve Fenerbahçe'nin tökezlemesi beklendikçe takım giderek daha iyi oyun ortaya koyuyor.Zaten bu durumun oluşmasında en büyük etken takımın,iki kupayı da artık nekadar istediğinin bariz şekilde görülebilmesiyle açıklanabilir.

Alex'in uzun zaman sonra frikik golü atması ve bunu gerçekten çok klas bi vuruşla yapması,Özer'in golündeki paslaşmalardan sonra attığı çalım ve vuruşu.Zaten ilk yarı gereken skor alındıktan sonra ikinci yarı sazı eline alan taraftar oldu.

Dün maç sırasında ve sonrasında Ivesa satmış maçı,satılmış es-es muhabbeti yapanlar vardı ki bunların arasında ne hikmetse daha Sami Yen'de kaybedilen maçta ununu eleyip,eleğini de asan Galatasaraylılar vardı ki ben onlara kendi başkanlarının bu tarz düşüncelere sahip taraftarlar için yaptığı yakıştırmayı hatırlatmakla kalıyım.(bkz*Gerizekalılar)

3 maç kaldı.3ünün de kazanılması halinde iki kupa birden gelecek.Henüz hiçbirşey kazanılmış değil evet ancak 8-9 haftadır oynanan futbolu,futbolculardaki o isteği gören taraftar belki kupaları kaybetse bile 4-5 sene evvel Denizli'de kaybedilen şampiyonluktaki gibi yada kupada finalde alınan hezimet skorlardaki gibi üzülmeyeceğine eminim.Ha şu da var taraftarların hepsi buraya kadar getirdikten sonra kupaların başkasına bırakılmayacağından da emin.

Alex'in şahane frikiği ve tribündeki şovlarla postu kapatıyoruz.



Cumartesi, Mayıs 1

Jermaine Beckford Everton yolunda

Jermaine Beckford..Bu yıl adını Leeds United'ın Manchester United'ı FA Cup 3.turunda Old Trafford'da 1-0 mağlup ederek elemesinde duymuştuk ilk.Sonraki turda Leeds,Tottenham ile karşılaşmış ve Beckford;White Hart Lane deplasmanında Tottenham'a da 2 gol atmış tekrar maçının oynanmasını sağlamıştı.

Bu yıl Leeds United'ın League 1'de şuan 83 puanla lider Norwich City'nin 9 puan arkasında 2.likte yer almasını sağlayan isimlerin başında geliyor Beckford.24 tanesi ligde 6 tanesi kupalarda olmak üzere şu ana kadar 30 golü var.Chelsea altyapısında oynadıktan sonra amatör Wealdstone takımında forma giyen dikkat çekici performansıyla şuan bulunduğu Leeds United'a geçmesini sağlamış.

26 yaşındaki golcü oyuncunun peşinde pek çok kulüp vardı özellikle Manchester United'ı elemelerinin ardından ancak Leeds kulübü sezon sonu sözleşmesi sona erecek olan futbolcularının,sözleşme bitene kadar kulüpte kalacağını açıklamışlardı.

Sezon sonu içinse Beckford için en ciddi girişimleri yapan kulüp olarak görünen Everton'a gitmesine kesin gözüyle bakılıyor.Everton menajeri David Moyes Pienaar ve Rodwell'in sözleşmelerini yenilemek istediklerini ve bunun dışında bir kaliteli golcü transferi daha yapmak istediklerini söylemiş.Everton ayrıca Portekiz 2.lig ekiplerinden Desportivo Aves'in golcü oyuncusu ve aynı zamanda ligin şuanki gol kralı Joao Alves için 700.000€ gibi bir bedel ile anlaşmış.Joao Alves Portekiz U-20 takımının da önemli oyuncularından ve FM oynayanların bileceği şekilde yetenek avcıları tarafından 'wonderkid' olarak anılan bir isim.

Haftasonu Tv'de Futbol


1 Mayıs Cumartesi

14.45 Birmingham – Burnley (SPORMAX)
16.00 Ankaragücü – Trabzonspor (LİG TV)
16.30 Bayern Münich – Bochum (TRT 3)
16.30 Schalke – Werder Bremen (TRT HABER)
17.00 Manchester City – Aston Villa (SPORMAX)
19.00 Parma – Roma (NTVSPOR)
20.00 Bursaspor – Kayserispor (SALON 1)
20.00 Fenerbahçe – Eskişehirspor (LİG TV)
20.00 İstanbul Belediye – Galatasaray (SPORMAX)
23.00 Villarreal – Barcelona (NTVSPOR)

2 Mayıs Pazar

13.00 Saturn – Zenit (SPORMAX)
15.00 Konyaspor – Giresunspor (D SPOR)
15.30 Liverpool – Chelsea (SPORMAX)
16.00 Catania – Juventus (NTVSPOR)
18.00 Bordeaux – Toulouse (KANAL A)
18.00 Sunderland – Manchester United (SPORMAX)
20.00 Diyarbakırspor – Beşiktaş (LİG TV)
20.00 Real Madrid – Osasuna (NTV)
21.45 Lazio – Inter (NTVSPOR)
22.00 Montpellier – Lyon (KANAL A)
22.00 Santos – Santo Andre (SPORMAX)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...