Cuma, Ocak 29

Jack Wilshere

Jack Wilshere..FM oynayanlar wonderkid,hot prospect for future tanımlarını bilir.İşte bu oğlan tam bu tanımların karşılığı.

Altyapısında yetiştiği Arsenal'in rezerv takımındaki performansından sonra Premier Lig'de olmasada kupa maçları ve özellikle dikkatleri üstüne çektiği Emirates Cup maçlarında forma şansı buldu.Fenerbahçe'nin Arsenal'i ağırladığı maçta da kadrodaydı yanılmıyorsam.Arsene Wenger'in de dediği gibi yaşından çok daha olgun bir futbol sergiliyor.Öyle ki 92 doğumlu bu çocuk U19 kadrosundan U21 kadrosuna alındı ve Capello'nun Wilshere'ı Güney Afrika'ya götürme olasılığı dahi var.

Postun asıl konusuna gelelim.Bolton Wilshere'ı yol sonuna kadar kiraladı.Bolton'un taze koçu Owen Coyle hem oyuncu için hem kendileri için faydalı olacağına inandıkları bi transfer olduğunu dile getirmiş.Wilshere'in oynaması gerektiğini dile getiren Wenger Burnley'den sonra Bolton'da kiralık olarak forma şansı bulacak olan bu 'çocuğu' istikarlı bi performans yakalaması halinde takıma monte etmesi çok da süpriz olmaz aslında.

Rezerv takımdayken yaptığı milimetrik asisti ve attığı mükemmel golü içeren videoyu seyredebilirsiniz.Attığı gol ben yıldızım diye geçinen futbolcuların dahi atamayacağı türden desem yalan olmaz.


Çarşamba, Ocak 27

Gül sen gül!


Bakmayın Benitez'ın sırıttığına.Liverpool'da işler hiç ama hiç iyi gitmiyor.İyiyi geçtim gitmiyor bile artık.

Premier Lig'de ki son maçlarında 4.sıra için direk rakipleri olan Tottenham'ı üstelik Gerrard olmadan yenmişlerdi.

Bugün Gerrard 11deydi.Rakip ligde kendi sahasında yediği 17 golle ligin en kötü 3.defansı ve yine kendi evinde attığı 9 golle en kötü hücumuna sahip Wolwerhampton'dı.

Doğruyu söylemek gerekirse ben hayatımda bukadar berbat bi maçı bizim ligde bile zor izlemişimdir.Liverpool'un kaleyi tutan ilk topu ikinci yarının başında Riera'nın cılız şutu,ikincisi de sonradan giren N'gog 'un nerdeyse sıfırdan vurduğu orta şut karışımı toptu.

Wolwerhampton'ı kafanızda sahasına kapanıp Çanakkale geçilmezi oynayan bi takım olarak hayal etmeyin sakın.Özellikle 2.yarıda L'pool ceza alanında karamboller oluşturacak kadar bastırdılar bir ara.


Rafael Benitez'in adı Juve ile anılmaya başladı 2 gündür.Maç sırasında gezindiğim yabancı forumlardan birinde bir Juve taraftarı Benitez'i kesinlikle istemiyoruz diye yırtınıyordu.Futbol böyle işte,başarı varsa kralsın yoksa eleştiriler karşısında boynun bükülmeye mahkum.Daha 2-3 yıl önce Şampiyonlar Ligi'ni getirdiğinde kendi açtıkları pankartları şimdi L'pool taraftarına göstersek yakarlar mı acaba?



Salı, Ocak 26

CR9 öğle yemeğinde



Haftasonundan beri Ronaldo'nun gördüğü kırmızı kart gündemden düşmek bilmedi.Bugün cezası da açıklandı : 2maç.

Messi'nin bir Sevilla maçında kendisini çeken Valiente'den kurtulurken ki hareketleri ile kıyaslanan Ronaldo bugün öğle yemeği için arkadaşıyla birlikte dışarı çıktığında görüntülenmiş.Kırmızı kartı,eleştirileri falan pek kafasına takmışa benzemiyor...


Milli Takım İçin Teknik Direktör Arayışında Pusula Sine-i Millete Çevrildi


A Milli Futbol Takımı için aylardır aradığı teknik direktörü bir türlü bulamayan Türkiye Futbol Federasyonu, her maç öncesinde seyirciler arasında yapılacak çekilişle belirlenen şanslı bir ismi, o maç için takımın başına getirmeyi planlıyor.

"Dedikodulardan Bunaldık"

Teknik direktör sorununu bir türlü çözemeyen ve her gün basında çıkan "Trapattoni imzaya geliyor", "Hiddink ile anlaşıldı", "Fatih Terim eski görevine dönüyor", "Allah Korusun Yılmaz Vural geliyor" şeklindeki haberlerden bunalan Futbol Federasyonu, çareyi sine-i millete dönmekte buldu.

Federasyon Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Ersin Özbükey bu sabah düzenlediği basın toplantısında "Takımın başına kimi getireceğimize bir türlü karar veremedik. Armudun sapı, üzümün çöpü derken eleme maçları geldi çattı ortada hala bir teknik direktör yok. Biz de çareyi halkımızın bağrında bulduk. Bundan böyle milli takımımızı, maçı izlemeye gelen seyirciler arasından yapacağımız çekilişle belirlenecek şanslı bir vatandaşımız idare edecek." dedi.

Kendi Kadrosunu Kuracak

Halkımızın futbol bilgisine güvenlerinin sonsuz olduğunu ifade eden Özbükey, "Maçlara girerken futbol severlere birer çekiliş numarası vereceğiz. Hakemin başlama düdüğünden 1 saat önce yapılacak çekiliş, o maçtaki hocamızı belirleyecek. Biz de Federasyon olarak ligdeki bütün yerli futbolcuları statta hazır bulunduracağız. Şanslı taraftarımız istediği futbolcular arasından ilk on sekizi de kendisi belirleyecek. Hiçbir endişemiz yok, milletimizin futbol bilgisi bu işin altından kalkabilecek seviyededir." şeklinde konuştu.

Gergin Anlar

Basın mensuplarının soruları karşısında zaman zaman zor anlar yaşadığı gözlenen Özbükey, "Peki şanslı kişi rakip takımın taraftarı olursa ne olacak?" şeklindeki bir soruya, "Zayıf bir ihtimalden söz ediyorsunuz. Ama olur da denk düşerse o zaman da 'takdiri ilahi' diyeceğiz, çıkıp yine aslanlar gibi topumuzu oynayacağız. Zaten teknik direktörün oyuna katkısı taş çatlasa %10 falandır" diyerek yanıt verdi.

Basın toplantısını bitirirken seyircisiz maçlarda basın tribünündeki gazetecilere güvendiklerini vurgulayan Özbükey, özellikle Hıncal Uluç, Ömer Üründül gibi isimlerle çalışmak için sabırsızlandıklarını belirterek sözlerini tamamladı.

(kafcamus Brüksel'den bildirdi)

(kaynak:zaytung)



Giovanni Dos Santos-Kewell-Rijkaard



Galatasaray'ın hafta sonuna kadar açıklayacağı transferi Giovanni dos Santos..Hepimizin Rijkaard Barca'sından tanıdığımız 20 yaşındaki Meksika'lı futbolcu artık neredeyse kesinleşen transferi resmiyet kazandığı takdirde Almaguer ve Borgetti'den sonra ülkemizde forma giyen 3. Meksikalı olacak.

Öncelikle dos Santos'un Galatasaray'ın ihtiyacı olan bir futbolcu olup olmadığına bakmak lazım.Keita ve Kewell gibi iki kanat oyuncusuna sahip takımda Arda'nın da bu mevkide zaman zaman kullanıldığı göz önüne alındığında bu transfere gerek var mıydı bu bir soru işareti.

Evet Jo transferi sakatlığının geçmesi sonrası ancak sezonun son 1 ayında sahalarda tam performansla yer alabilecek Baros'un yerini doldurabilecek bir transfer.Ancak Nonda'nın düşük performansı,son maçta kaçırdığı penaltıda da görülebileceği üzere kaybettiği özgüveni ve maç sonu yaptığı 'paramı versinler gideyim' açıklaması sonrası kendisi ile yolları ayırmak daha mantıklı olacaktı doğal olarak.

Galatasaray yönetimi dememek gerek çünkü bu kararın Rijkaard'a ait olduğu şu anda konuşulan şey.Nonda takımda kalırken 2ay kendisinden yararlanılmayacak olan Kewell'ın sözleşmesinin feshi gündemde.Bu konunun tartışmaya epey açık olduğu gerçek ancak şöyle de bişey var Jo gibi Elano ve Robinho'nun bulunduğu bir ortamda dahi istikrar yakalayamayan ardından gönderildiği Everton'da iyi bir performans yakalamış olmasına rağmen Christmas tatilini geçirmek üzere kimseye haber vermeden ülkesine gitmek gibi disiplinsiz hareketleri bulunan bir oyuncuyu bu takıma isteyen ve ondan verim alabileceğini düşünen adam da Rijkaard.

Şimdi dos Santos transferinde de böyle düşünmek gerek.Kewell'ın sakatlığı dolayısıyla ayrı kalacağı 2 ayın ardından bir de üst düzey performansı yakalamasının uzun süreceği düşünüldüğünde Rijkaard'ın Kewell'dan yararlanamayacağı sürede dos Santos'tan Barca'da yaptığı çıkışı burda devam ettirmesini sağlaması beklense daha doğru olur.Adnan Polat da bu fikre sahip çıkıyor olsa gerek ki söylemlerinde 'Kewell'ın dönüşü uzun sürebilir' tarzı ifadeler kullanması ona hayran olan taraftarları bu duruma alıştırmaya çalışması olarak görülebilir.

Transfer Times,Skysports gibi daha güvenilir sayılabilecek sitelerde sıklıkla geçiyor.Yönetim ve taraftarların dos Santos'a tekil olarak karşı çıkacağını hiç sanmıyorum ancak Kewell ile yolların ayrılması olaya dahil olduğu anda kalan 6 aylık süreç ve sonrasında dos Santos'un ilk kötü performansında 'niye Kewell gönderildi ki?' soruları sorulacaktır.Buna rağmen bence Rijkaard'a güvenip vardır bi bildiği demek en doğru davranış olur.

Bu arada transferin gerçekleşmesi artık an meselesi.Galatasaray tıpkı Jo gibi dos Santos'u da sezon sonuna kadar kiralık,sonrasında 8 milyon sterlin gibi bir ücretle satış opsiyonlu olarak kadrosuna katacak.

Kafamdaki tilkiler..

Nerden başlasam ki..2.yarı başladı,transfer dönemindeki gelişmeler ve henüz dönemin sonlanmamış olması,küresel ısınmanın had safhaya(bu lafa bayılıyorum) ulaşmasıyla maçların ertelenmesi,oynanması,oynanan maçlardaki vaziyetler vs vs.

Önder Turacı'nın affı 2 gündür gündemdeydi.Denizli maçında 4 oyuncunun birden cezalı duruma düşmesi,ki bu 4 oyuncunun Emre için olmasa da Lugano,Cristian ve Santos'un;birilerinden Sivas'ın iklim koşulları hakkında duydukları sonrasında bu kartları gördüklerine inanmamak istiyorum.Yapamıyorum.Daha önce de aynı konu gündeme gelmişti ancak kimse sesini çıkarmıyor,bile bile göz yumuluyor.Neyse işte cezalıların çokluğu Fenerbahçe yönetiminin tüm o kurumsal yapıyız işte,büyük kulübüz edalarını ortadan kaldırdı.Paşa paşa Önder'i geri çağırdılar.Önder'in ev kazasından! da bahsetmiştim burda.Yaptığı şey sorumsuzluk da olsa Önder'i geldiği günden beri kimi zaman oynadığı oyun vasat altı dahi olsa beğenirdim hep.Tabii ki geri dönmesi doğru karardır şu defansif bölgede yaşanılan oyuncu eksikliklerinin akabinde.Ancak bu şekilde mi olmalıydı? Adama sorarlar 'bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' diye.

Galatasaray'ın son yıllarda Haldun Üstünel ile birlikte transfer politikasında büyük gelişmeler var cidden.Karşıt hislere sahip,dışardan bakabilen bi insan olarak bunu görmek gerçekten daha kolay.Bir Bratu-Petre transferleri hatırlıyorum ki Bratu için ozamanlar 'Avrupa'nın en hızlı santrforu' deniyordu.Bir Prates unutulmaz transferlerdendir.Yukarıda bahsettiğim Önder'i izlemeye giden Galatasaray yöneticilerinin o maçta hat-trick yapan forveti görüp 'bu kara çocuk iyimiş bunu alalım biz' deyip getirdikleri Lukunku da unutulmazlardandır.

Ancak son yıllara baktığımızda durum böyle değil.Takdir etmek lazım.Giderek sponsorla da olsa bu sponsorlardan gelen paralar olası başarısızlıklar sonucu extra borçlara dönüşürse asıl sıkıntı olur yalnız bunu da unutmamak lazım.Bu zaten Galatasaray'ın Uefa Kupası'nı almasından sonra yaşadığı 3-4 senelik bocalamanın ana sebebi değil mi.Bu denli bir başarıya alışkın olmayan Türk futbol idarecileri finansal alanda da gelişme gösteren grafikler karşısında nasıl davranacaklarını bilemediler sonuçta üstüne konularak gidilebilse bugünkü bir Sevilla bir Lyon olmak okadar da uzak bir hayal olmasa gerekti ozamanlar için.

Öte yandan gözden çıkardığını geri çağıran Fenerbahçe transferin son 5 gününe girilmesine rağmen hala sesi çıkmayan taraf.Jo ve Neill'a karşılık olarak Fenerbahçe bunun altında kalmaz yalnız! diyen de var geç kaldılar aga bundan sonra kimi alabilecekler diyenler de var.Gerçekten de öyle.Dentinho adı geçiyor ki kulüp gerçekten belki de bukadar uzun ve detaylı şekilde haberleri yapılan bir adamı ilk kez yalanlamadı.Geçen gece Quaresma adı ortaya atıldı onu bugün yalanladılar ama Carlos'u da kaç kez yalanladıklarını unutmamak gerek.Gönül ister tüm takımlarımız bir Pedersen,bir Quaresma Jo,Neill,Dos Santos ayarında oyuncuları ara transfer döneminde dahi kadrolarına katabilsin.Bu ligin yükselmesinin tek yolu da budur.Rekabetin artması.O yüzden rakip takım taraftarı olsam da facebook sayfamda Ernst'in Baros'un Kewell'ın resimlerine yer veriyorum.O yüzden Jo gibi Neill gibi adamların gelmesine seviniyorum ülkemize.

321 milyon $ verdi Digiturk.Dikkat! bu rakam sadece yıllık.Kulüpler gelirlerini 2 ye 3e katlayacaklar bu bedelle.Bu para doğru şekilde idare edilirse hem kısa vadede Avrupa'da ikinci yarıda daha çok takımımızı seyredebilme imkanımız olur,hem de altyapıdan oyuncu çıkmıyor sorunsalına çözüm getirmekte faydalı olur.Ben de dahil şu an lise,üniversite okuyan yada evlenen çoluk çocuğa karışan tüm erkekler çocukluklarında illa ki bir futbol okulu havası solumuşlardır.Yetenek yok değil,70 milyon ülkeyiz yahu yazık günah.Bence sorun yetenek olmamasında değil yeteneği işleyecek düzenin olmayışında,düzeni işletecek elemanların olmayışında.Ülkemizde futbolcu eskilerinin antrenör lisansı alması bukadar kolayken,4 yıllık beden eğitimi fakültesi mezunu adam antrenör olmak adına her türlü teorik ve pratik eğitimi donanmış olmasına rağmen şans bulmazsa nasıl dönecek bu düzen?

Bir Beşiktaş var ufaklığımdan beri bir türlü toparlanamadılar.Hep takip eden izleyen oldular.Yalan değil ben hep öyle bildim onları öyle gördüm.Evet mazide Metin-Ali-Feyyaz varmış.Evet 100.yılda bi parladılar.Hadi öncesinde bişey yoktu neden üstüne konulamadı?Alınan Türkiye Kupaları sus payı oldu camiaya.Bir başkan var bugün,aylardır git diyor taraftar yeteeeeerrr! diyor ancak bana düşmez ama olsa olsa bunun adı yüzsüzlüktür bilader.Bir İlhan Mansız vardı bu Beşiktaş'ta,bir Carew geldi sonra.Şimdi ne alemde Beşiktaş'ın forvet hattı? Nihat? Bobo? Nobre? Ne yaptı bu adamlar bu yıl? Ne verdiler?Batuhan oynasaydı 17 maçı;daha mı az etkili,daha mı az faydalı olurdu?

Geçen yıl mı neydi.Branda çekilmişti Saracoğlu'nun zeminine.Bir Allah'ın kulu da çıkıp sormuyor.Niye o brandalar tüm stadlara çekilmez?Karın 15-20 cm yağmasına izin verilip sonra çimle temas halinde olan kısmın buz olmasına izin verildikten sonra üstünü sıyırsan nolur sıyırmasan nolur altı buz zaten onun yaptığınız şey sadece bizim tv den bakınca beyaz değil yeşil bir zemin görmemizi sağlıyor oysa zemin buz!Branda çekilip sonra branda kaldırılsa daha mı çok zarar gelir çime? Anlayamıyorum.

Son olarak futbol dışından bir paragraf.Küresel ısınma var kardeşim.İklimler değişiyor ben bunu görüyorum birebir yaşayarak.Geçen sene -20 leri kendi gözümle gördüğüm Sivas'ta ayrıldığım 23 Ocak'a kadar kar yağmadı.Yalnız 2 gün oda yarım yamalak.İstanbul'a geldim,gelirken uçağın rüzgardan dolayı yan yatmasından mı bahsediyim,yoksa daha bu akşam Vatan caddesinin arabalar ilerlemesine rağmen akşamın 6sında kar tutmasından mı bahsediyim.Yoksa Erzurum'da Ocak ayı ortalamasının 40 yıl sonra -9.5 dereceden -3.5 a düştüğünden mi bahsediyim? 2012 muhabbetlerine inanmıyorum ama böyle giderse 40'ı görmeden paket olacak sonumuz sanırım.

(Buraya kadar sabredip okuduysan seni canı gönülden kutluyorum.Ödül olarak fotodaki zat-ı ali'yi açıklıyorum:Kevin Keegan)

Pazartesi, Ocak 25

Oysa herşey güzel başlamıştı..


Dün gece Madrid Malaga'yı ağırladı.

Maçtan bahsetmeden önce yukarda gördüğümüz Ruud Van Nistelrooy'dan bahsedelim.Galatasaray için de adı geçmiş,kendisiyle ilgilenilmişti ancak o ülkemizi tercih etmedi.İngiltere'ye dönmesine sıcak bakılıyordu ama o herkesi yanıltarak Hamburg yolunu tuttu.Dün akşam son kez çıktı Bernebau'nun çimlerine.Taraftarlarla vedalaştı,kendisini uğurlayan taraftarları cep telefonunun kamerası ile kaydetti.Maç öncesi böyle duygu doluydu.

Maç başladı Madrid golü bulmak için 35 dakika bekledi.Ronaldo 5 dakikada Beşiktaş misali 2 golü 35 ve 39. dakikalara sığdırdı.Herşey güzel gidiyorken 69.dakikada Ronaldo kaybettiği topun ardından koşan Malaga'lı Mtiliga'ya dirseğiyle vurdu.Ve hakemin 2 metre önünde meydana gelen bu olayın ardından kırmızıyı da gördü.

Hernekadar maçtan sonra özür dilemek için gittiğinde Mtiliga'nın : ''Özür dilemene gerek yok istemeden yaptığını biliyorum'' dediğini söylese de Mtiliga'nın yukardaki hali ve aşağıdaki video pek te öyle 'istemeden oldu' vakası gibi gözükmüyor.Bir bahanesi de Mtiliga'nın boyunun kısa olması imiş.Boyu uzun olsa burnu kırılmazmış.Öyle demiş Ronaldo.



Biri şunu sustursun!


Hiç bakmayın böyle şefkatli göründüğüne.Bu aralar oynayamadığı için çenesine vurmuş olcak ki susmak bilmiyor Neville..

Geçen hafta City ile oynanan Carling Cup maçının ilk ayağından önce 'Tevez asla 25 milyon pound etmezdi' diye alevi vermiş,verdiği alev Tevez'e motivasyon olmuş 1-0 öne geçtikleri deplasmanda Tevez'in 2 golü sonrası işin açığı mosmor olmuşlardı.



Tevez'in ilk golünden sonra yanda gördüğünüz hareketle ona selam eden Neville rövanş maçı öncesinde de ateşe körükle gitmeye devam ediyor.

City'nin galibiyeti haketmediğini ifade eden Neville:''ilk 40 dakika ve maçın son yarım saati biz daha iyi oynadık.City haksız bir penaltı kazandı ve onun sayesinde moral kazandı.'' dedi.

Rövanş maçında sahada fazladan 75 güvenlik görevlisinin yer alacağı konuşuluyor.Özellikle gerilimin yüksek olabileceği,ufak kıvılcımların büyük olaylara sebebiyet verebileceği pubların kontrol altında olacağı konuşuluyor.

Manchester İngiltere'de her zaman en sevdiğim kulüptü.Ancak sırf şu olaylardan sonra ve Tevez'in ayrılış şekline olan gıcıklığımdan dolayı City'nin turu geçmesine sıcak bakmıyorum desem yalan olur.

Pazar, Ocak 24

AVRUPA'DA SON 10 YILIN EN İYİ 10 LİGİ



Böyle bi sıralama yapmak için gözönüne alınması gereken kriterler çok fazla.Bazıları için geçerli olupta diğerleri için olmayacak koşulların da söz konusu olduğu göz önüne alındığında en mantıklı karşılaştırmanın bu liglerden çıkan takımların Avrupa kupalarında elde ettikleri başarıları kıyaslamakla elde edilebileceği kesin.

9.Turkcell Süper lig,Ukrayna Premier ve Hollanda Eredvisie


Bu 3 lig arasından 9 ve 10. sıralar için kesin seçim yapmak zordu çünkü bu 3 ligden de birer takım uefa kupasında bir finale çıkan takıma sahiplerdi.Ve bu 3 takım da kupayı kazanma başarısı göstermişti.

Galatasaray 2000 yılında ülkemiz için ilk ve şu ana dek tek olacak şekilde milenyumun ilk Uefa kupasını Arsenal'i 0-0 biten maçın ardından penaltılarda yenerek kazanan takımı olmuştu.

2002 yılında Hollanda'nın De Kuip stadının sahibi Feyenord Borussia Dortmund'u ağırlarken maçı Pierre Van Hooijdonk'un 2 golüyle Feyenord 3-2 kazanıyordu.Ozamanın kadrosunda Van Persie,Bonaventure Kalou,Elmander,Tomasson gibi isimler de vardı.

Sonuncusu ülkemizde düzenlenen Uefa kupasının son sahibi Ukrayna'dan,yine ülkemizde çalışmış olan Mircea Lucescu'nun takımı Shaktar Donetsk Werder Bremen'i 2-1 eleyerek kupaya uzanmıştı.

8.İskoçya Premier Ligi


İskoçya ligi dendiğinde kuşkusuz akla gelen iki takım ligin bu listedeki yerini edinmesinde pay sahibiydi.

Henrik Larsson'un başı çektiği Celtic Mourinho'nun Porto'su ile karşılaştığı Uefa Kupası finalinde Larsson'un 2 kez eşitliği getirdiği maçta uzatmalarda finali kaybeden taraf oluyordu.

Celtic'i bi alt sınıfta olarak görülse de gölge gibi takip eden Rangers; içeride golsüz biten maçın ardından deplasmanda 1-0 la galip gelerek elediği Panathinaikos'un ardından aynı şekilde Lisbon'u dışarda aldığı galibiyetle elemenin yanı sıra Werder Bremen ve Fiorentina'yı da eleyerek finalde Zenit ile Manchester'da karşılaştı ancak finale gelene kadar neredeyse imkansızları başaran takım finalde bu geri dönüşü yapabilecek gücü kaybetmiş görünüyordu.

7.Fransa Lig 1


Son yıllarda kulüpler açısından istikrar sözünü içeren her cümlede kuşkusuz 'Lyon modeli' sözü geçmiştir.Evet Lyon sürekli olarak Avrupa'da çeyrek finale kadar gelme ortalaması tutturmuş olabilir,evet ararda 6-7 yıl şampiyon olmayı başarmış olabilir ancak Lyon'un final gördüğünü hatırlayanımız yok sanırım.

Monaco;Mourinho'nun başında olduğu Porto'nun,Celtic'i eleyip Uefa'yı aldığı yılın ardından Şampiyonlar ligi finalinde karşılaştığı takımdı.Porto 3-0 gibi bi skorla Monaco'yu sürklase ederek kupayı alıyordu.

Aynı sezon Drogba'nın forma giydiği Marsilya 2000 ve 2001'de Şampiyonlar Ligi oynamış Valencia'ya rakip olamıyor ve Uefa finalinde 2-0 mağlup oluyordu

6.Rusya Premier Ligi


Rus takımları Fransız ve İskoç temsilcilerinin 2 kez elde edip geri çevirdikleri kupa fırsatını geri çevirmeyip birer kez elde ettikleri 2 fırsatı da değerlendirmesini bildiler.

Cska Moskova Sporting Lisbon'u Lisbon'da ikinci yarıda 0-1 geriden gelerek 19 dakikada attıkları 3 golle yenip Uefa Kupası'na uzanıyordu.Cska kadrosunda daha sonra her transfer sezonunda ülkemize gelmesi muhtemel olarak gösterilen şimdinin Flamengo'da Adriano'ya ekürilik yapanı Wagner Love da vardı.

2 yıl önce yukarda da bahsettiğimiz gibi Zenit Rangers'ı eleyerek kupayı alan taraf olmuştu.

4.Portekiz Ligi ve Bundesliga

4.lük 5.liği seçerken bir seçim yapmak zor,ancak Portekiz ligi ufak da olsa önde gözüküyordu.Portekiz takımları 3 kez çıktıkları finalde 2 kez kupa kazanma başarısı gösterirken, Alman takımlar 4 kez elde ettikleri kupa şansını bir kez değerlendirebildiler.

Porto 2003'te Uefa'yı almasının 1 yıl ardından Şampiyonlar Ligi Kupasını evine götürerek ülkesinin yıldızı olmayı başarmıştı.Sporting Lizbon da Uefa'da hemde kendi evinde düzenlenen finale çıkmayı başarmış ancak kupayı Cska'ya hediye etmişti.

Bayern Münih;Valencia'yı ard arda 2.kez çıktıkları Şampiyonlar Ligi finalinde penaltılarda elerken,Zidane'ın attığı jeneriklik sol vole ile hatırlanan finalde Leverkusen Real Madrid'e 2-1 lik sonucun ardından yenilmekten kurtulamıyordu.

3.Seria A

İlk 3 sıradaki liglerin ortak bir özelliği var.Öyle ki son 10 yılda bu 3 ligden takımların oluşturduğu finallerde aynı ligden 2 takımın yer aldığı finaller de vardı.

2003'te Juve ile Milan İtalya liginin bilinen en iyi özelliklerinden defansın getiris olarak 0-0 sona eren maçta karşılaşmış kupa penaltılar sonucu Milan'ın olmuştu.

Ancak 2 yıl sonra Milan ülkemizde düzenlenen finalde 3-0 öne geçtikten sonra defans yapmayı unutmuş gibiydi.6 dakikada 3 gol atan Liverpool önce beraberliği ardından penaltılar sonrası kupayı kazanıyordu.

2007'de ise bu finalin rövanşı niteliğindeki maçta Milan intikamını Yunanistan'da oynanan maçta 2-1 ile alıyordu.

2.İngiltere Premier Ligi


Futbolun doğduğu yer olarak bilinen İngiltere her zaman bu tür büyük organizasyonlarda söz sahibi olmuştu.

Manchester son finalde Barcelona'ya kaybetmeseydi belki Premier Lig 1.sırada olacaktı.Ama takdir etmek gerekir ki 'nenemizin şeyi olsa,dedemiz olurdu' sözü geçerli idi ve olanlar oldu Premier lig 2.sırada yer buldu kendine.(özlü söz için Oğuz'a teşekkürler)

2005 yılından bu yana son 5 Şampiyonlar Ligi finalinde bir İngiliz ligi takımının yer almasına gözümüz alıştı.Yukarıda bahsettiğimiz 3-3 lük finalde Liverpool'un kupayı almasıyla başlamıştı bu süreç,sonraki yıl Sol Campbell'ın kafası yetmiyordu Barca karşısındaki Arsenal'e.2007 2005'in rövanşına sahne olurken,2008 İngiliz finaline sahne oluyordu.1-1 le penaltılara giden maçta John Terry'nın ayağının kayması sonucu Rusya'da ManU'nun kazandığı kupayı hepimiz hatırlıyoruz şüphesiz.

2001 yılında Liverpool Alaves'i safdışı bırakıp Uefa'yı kazanırken,İngilizlerin kaybettiği Uefa finalleri de olmuştu.2000'de Arsenal 2006'da Middlesbrough finalde kaybetmişlerdi.

1.La Liga


Yukarıda bahsettiğimiz 8 öncülde neredeyse tüm İspanyol temsilcilerin yer aldığı maçlardan bahsettim.Hem İspanyol hem İngiliz takımları bu süreçte 5 er kez final göremyi başardılar Avrupa'da ancak İspanyollar 4 kez kupaya uzanırken İngilizler 2kez bu mutluluğu yaşayabildi.

Son 10 yılık süreçte 6 İspanyol takımı finalde yer almayı başarırken İngiliz takımları 5 te kaldı.2000'li yıllarda oynanan 20 finalin 9 unda yer alan İspanyollara karşılık İngiliz takımları 8 finalde yer almayı başarabildi.

Ayrıca İspanya,iki takımının da yer aldığı bir Şampiyonlar Ligi finalinin yanı sıra iki takımını aynı anda Uefa kupası finalinde de bulunmasının gururunu yaşadı.

İşte bu şekilde La Liga son 10 yılın Avrupa'da en iyi ligi olmayı başardı..

Torres vs. Rooney

Fernando Torres,Wayne Rooney,Torsten Frings ülkemizde de Arda Turan,Song,Elano gibi isimlerin giydiği Nike'ın son futbol kramponu T90 LaserIII'ün reklamı.Torres ile Rooney'in yer aldığı reklam,ayakkabıların 'accuracy' yani çekilen şutların isabetinde arttırıcı rol oynadığını iddaa ediyor.Güzel bi reklam olmuş.Şurdan izleyebilirsiniz.Reklamdaki şarkı ise:16Bit-Jump

Cumartesi, Ocak 23

İNANMIŞLIK!!


Bi tuhaf maç oldu .Bi okadar da zevkliydi aslında.Soğuk havaya,yer yer göllenmeler oluşan zemine rağmen tempo hemen hemen hiç düşmedi..Şu son iki haftada hayatımı altüst eden finallerin sonuncusundan çıkıp anca 15.dakikasına yetişebildik maçın..

Gözlerim Alex'in yokluğunda hemen Özer'i aradı.Yoktu.Daum Semih-Guiza'yı tercih etmişti.Denizli takımı bu ligden düşer.2.yarının başında 7 puana sahip bir takım hakkında böyle ahkam kesmek kolay diyebilirsiniz ama durum bu.Elinde dünya kadar genç oyuncu var,Galatasaray'ın karşılaştığı Denizli Belediye'de çatır çatır top oynayan genç oyuncuların var üstelik bunlar senin kadrondaydılar,Hakan Kutlu gibi nasıl hoca olduğuna anlam veremediğim bi adam var takımın başında.Özellikle ilk yarı Guiza,Semih biraz soğukkanlı olabilseydi maç ilk yarıda 3 olcaktı zaten.

İlginç bi maç oldu dedik ya cidden öleydi.Santos sol bekte giderek daha iyi işler yapmak istiyor.Soğuk havalarda oynayamaz Brezilyalılar sözünü yalanlarcasına top oynadı bugün de.Attığı frikikte benim gibi Özden de Baroni vuracak sandı heralde ki topu göremedi barajdan.Özden o dakikaya kadar maçın en iyisiydi Denizli adına.Tamam şutlar üstüne de geldi ama çıkardığı toplar da vardı.

Öne geçtikten sonra Antalya maçındaki umursamaz hallerini andırırcasına 'tamam golü attık' rehavetine kapılan Bilica'nın hatası ile Eskişehir'den kaçan-kovulan Youla'nın şık plasesi sonucu eşitliği sağladı Denizli.Futbolda en nefret ettiğim 3 şeyden biridir bu.Bir oyuncunun akla gelebilecek her takımda oynamış olması neredeyse.Youla,Okan Koç,Murat Erdoğan ilk aklıma gelenler.

Bugün Fenerbahçe'de en çok hoşuma giden şey,Antalya maçında da geriye düşmelerine ve hiç ihtiyaçları olmamasına rağmen geriden gelip eşitliği sağlamayı hatta öne geçme fırsatı da bulmayı başarımıştı takım,bunu yapabileceklerini tekrar göstermekle kalmadılar bu kez 10 dakika kala böyle kötü koşullarda maça asıldılar ve kazandılar 'inanmışlık' bu olsa gerek..

Golü yiyene kadar iyi performans sergileyen ancak yediği golde hatası pahalıya patlayan Özden'in tam tersini sergiledi bu akşam Özer.Oyuna girene kadar ''al artık şu Özer'i,neden 11 başlatmadı ki madem Alex yok?'' deyip durdum ama gole kadar aldığı çoğu topu kaybetti pas hatası yaptı zeminin kötülüğünü göre göre çalıma kalkıştı.Attığı gole kadar sahada verimli değildi ancak golde tam olması gerektiği yerde iyi sezdi pozisyonu ve golü attı.Kendi de dediği gibi ihtiyacı olduğu bi goldü.

O değil de golden sonra Premier Lig edasında seyircilerle kucaklaşıyor adam,şu özel güvenlikler emir kulu biliyorum ama kim veriyorsa emri bırakın kardeşim,bırakın adam sarılsın taraftarla yav!Bırak biz görmek istiyoruz o sahneleri!

Ben maç 0-0 giderken Semih çıkar Gökhan girer,onun attığı golle 1-0 alırız diyordum.Öyle olmadı ama Gökhan iki maçta da sonradan da olsa faydalı işler yaptı.Bugün yine bi iki kafa topu indirdi,3.golde zor pozisyonda sol ayağıyla topu ters tarafa tepip Özden'in en azından tokatlamasını sağladı ve maç başından beri 4252523 defa başını ellerinin arasına alan Guiza bu kez golünü attı.

Bir de bugün Bekir sanki daha bi hoşuma gitti.Geçenlerde eleştirmiştim bi hayli,öyle peşin yargılı olmamak bazen beklemek gerekiyormuş.Bugün oyunda olduğu süre içinde bence iyi performans sergiledi.Umarım üstüne koyarak gider.Aynı şekilde Baroni de bugün daha bi canlı gözüktü ama yukarda dile getirdiğim gibi Denizli takımı zaten topluca gömülen bi anlayışta olduğu için Baroni,Emre her topu aldığında önünde topü sürebilcekleri alanı da buldular.Semih de ben Daum'a çıkar artık şunu Özer'i al çıkar artık Gökhan'ı al dedikçe Daum ısrarla oyunda tuttu yanılmıyorsam ilk golde firkiği kazandıran oyuncuydu ki sırtı dönük olduğu zaman en iyi yaptığı işlerden biri,2.golde de dışarı giden topa hamlesi çıkmadan Guiza'ya kazandırması ile Gökhan'ın gelişi ile Fenerbahçe kulübü Semih'e mesaj verdi diye ortalığı heyheylendirenlere cevap vermiş oldu.

Lig tv bir kaç kamera eklemiş sanki korner direklerinde hareketli kameralar,kale arkasında yere yakın kamera sanki ilk kez vardı.

Devre arası takıma yaradı gibi gözüküyor.Kupa maçlarındaki mücadele ve iyi oyun ligde de devam etti ve hem ikini yarıya galibiyetle başlamış hemde benim 3.5 üstü bahsim tutmuş oldu ;)

Cuma, Ocak 22

Jo Galatasaray'da


Son 1 hafta içinde önce Van Nistelrooy ismi geçti.Riijkard'la telefonda görüştüler dendi sonra yalanlandı.Sonrasında ise Tottenham'ın ilgisine karşılık Ruud'un sıcak bakması ortaya çıkınca transferin olmayacağı anlaşıldı.Şimdi Hamburg'un adı geçiyor Ruud için.Ruud ismi bence gereksiz yere Galatarasaray taraftarlarını heyecanlandırmaktan başka bi işe yaramamıştı.Çünkü evet gelse büyük transferdi ama prestij bakımından.

Neyse lafı fazla gevelemeye gerek yok.Çünkü bence hem yapabilecekleri bakımından hem de başarı göstermesi halinde gelecekte de katkı sağlayabilecek olması bakımından ondan daha iyi bir isimle anlaştı Galatasaray.Ruud ismi gündemden düşünce Jo'nun adı son 2 gündür sıklıkla konuşulmaya başlandı hatta dün değil önceki akşam(20.01) bizzat girip baktığım Manchester City forumlarında konuşuluyordu Galatasaray'ın ilgisi.

Jo'yu ilk defa Ekim 2007'de Fenerbahçe'nin Edu'nun süper hataları sonrasında Deivid'in uzaktan golü ile beraberliği kurtardığı,Galatasaray taraftarlarının yukardaki pankartla Cska'ya destek olduğu 2-2 lik maçta izlemiştim.O günün çok daha öncesinden beri medya tarafından sıklıkla bizim takımlar için adı geçen diğer forvetleri Wagner Love gibi değildi Jo yeni yeni tanınıyordu ama etkili olduğu biliniyordu.Gittiği her takımın rengine boyattığı saçları uzun örülüydü hatta.Gerçi o maç pek etkili olamamıştı. (bkz.Love nerede?)

İşte o Jo son 20 yılda Türkiye'de ki futbol şube yöneticilerinin top 10'u yapılsa Hakan Bilal Kutlualp ile yarışacağı sıralamada,son ataklarıyla ilk sıraya oturacak olan Haldun Üstünel'in bitiriciliği ile dün akşam tam da finallerin uyku düzenimi alt üst ettiği sıralarda 2saat kestireyim diye yattığım anda ülke sınırları içine ulaşmıştı bile.

3 gün önce Atletico Madrid'in yaptığı transfer(ler)den bahsetmiştim ve Galatasaray'ın karşılığı ne olacak diye merakımı ifade etmiştim sonda.Adnan Polat hafta başı müjdeyi vermiş,Üstünel de yurtdışında olunca transferin geleceği belliydi.

Jo herşeyden önce 87 doğumlu.Henüz 23 yaşını doldurmuş bile değil.1.89 boyu,kafa toplarına ve ayak bileklerine hakim bir yapısı,boyuna rağmen de çabuk bir oyuncu.Açıkçası şutlarında raket gibi kullanabildiği bir sol ayağı var.Üstelik kiralık alınan Jo eğer aşı tutarsa sezon sonu 8milyon € civarı bir rakamla bonservisiyle alınabilecek.

Peki neden bukadar yetenekli,Manchester City'nin 18 milyon sterlin vermek gibi bi çılgınlık yapmayı göze aldığı bir oyuncu için aşı tutarsa sözünü kullandım?Bu blogun yazarı olarak mümkün olduğunca objektif şekilde yazmaya çalıştım ancak ben bir Fenerbahçeliyim.Jo'yu kötülemek istediğim için değil köprünün karşı yakasından bakan biri olarak illa ki onun eksik yanlarını yada negatif sonuç doğurabilecek yönlerini görmek bir Galatasaraylıya göre daha kolay olacaktır benim adıma.

Yukarda bahsettiğim Cska-Fener maçının olduğu 07-08 sezonunun yazında City yolunu tutan Jo Elano ve Robinho ile İngilizlerin 3lü çete olarak adlandırdıkları grubu oluşturur ancak 9 maçta sadece 1 gol atabilen Jo uyum sağlamakta zorlanır ve 2009 Şubat'ta kiralık gönderildiği Everton forması ile Goodison Park'ta ilk çıktığı maçta 2 tane olmak üzere 12 maçta 5 gol atar.Performansını beğenen David Moyes de onu şu an içinde bulunduğumuz sezon boyunca tekrar kiralar.Bu sezon Evertonda 15 maçta sadece 2 asisti olan Jo Christmas için kimseye haber vermeden ülkesine gider.Bu yaptığı zaten sezon başından beri geçen seneki halini aratmasının ardından Everton gibi ne istediğini bilen ve David Moyes gibi takımını ayağını yorganına göre uzatma taktiğiyle yöneten bir hocanın tepesini attırmış olsa gerek ki bileti kesmişti Moyes.

Herşeye rağmen brezilyalılardaki bu genel disiplinsizlik(bkz.Adriano,Lincoln v.b.) tedirgin etse de ben Rijkaard'ın,olursa Jo'nun bi artisliği onu ehlileştirecek kişi olduğunu düşünüyorum.Jo'nun Galatasaray'a verebileceği herşey pozitif yönde katkı olacak takım için.Birşey veremese de sıkıntı yok sene sonunda verirler bileti eline çünkü kiralık alındı.

Her ligin kendine göre dinamikleri var.Bugün bizim ligimiz dışardan gelen her yeni oyuncuyla 1-2 ay sonra yapılan röportajlardan da görüldüğü üzere sert ve fiziksel mücadelenin üst seviyede olduğu bir lig olarak göze çarpıyor.Üstelik ligin büyük takımlar ve 1-2 Anadolu kulübü hariç stad zeminlerinin iyi olmaması da Jo gibi teknik oyuncuların en azından alışana kadar zorlanmasına neden olmuştu geçmişte.Bu iki kritere Jo'nun tepkisi nasıl olacak asıl soru bu.Şimdilik şunu yapar bunu yapar demenin bi anlamı yok önümüzdeki 5 hafta içinde Kayseri ve Beşiktaş deplasmanlarına çıkacak Galatasaray.Hele bi o deplasmanlarda görelim Jo'yu ondan sonra konuşuruz daha detaylı.

Transferin önemli bir noktası da Jo'nun Atletico Madrid maçlarında oynayamayacak olmasıdır.Hernekadar tur atlanırsa sonraki maçlarda oynayacak olsa da şimdilik transferin belki de en önemli eksilerinden biri olarak görülüyor bu.

Aslında bu transferi önceden tahmin etmek biraz irdelense çok da zor değildi.Şöyle ki Kewell'ın yanına Lucas Neill gibi vatandaşını getirme tercihinden sonra Elano'nun yanına Jo'nun getirilmesi çok mantıklı bi transfer olacaktı her nekadar Elano 3 aydır sadece uzaktan attığı tek golle hatırlansa da.Kağıt üstünde mantıklı da oldu belki Elano'nun performansını da olumlu yönde etkiler.Sonuç olarak Baros'un ancak ligin sonundaki 4-5 maçı tam performansla oynayabileceği takımda iyi bir takviye yaptı Galatasaray.Henüz genç olması yetenekli olması iş yaparsa gelecek için de umut verici takım adına.

Madrid'in transferine yer verip bakalım Galatasaray nasıl bir takviye yapacak demiştik.Çok gecikmediler.Üstünel gibi birkaç gündür Brezilya'da olduğu bilinen Aykut Kocaman için de bakalım Fenerbahçe'nin takviyesi nasıl olacak desek bugün yarın bi açıklama gelir mi acaba?Hep birlikte göreceğiz..

Bu arada 2ay önce adım attığım blog camiasında transfer olayları da pek bi hareketli oluyormuş bunu gördüm.Gece kalktığımda heryerden Jo postları yağmıştı readera.Okumak,değişik yönlerden bakan bloggerların farklı görüşlerini görmek keyifli idi.Jo transferi Galatasaray'a hayırlı olsun diyorum,ülkemizde böyle kaliteli topçuları rakip takımda dahi olsa görmemizi sağlayan her kimse başımızın tacı olmalıdır deyip teşekkür etmemiz gerek aslında..

(Ekleme:Satın alma opsiyonu ile ilgili resmi bi yazı yok.)

Perşembe, Ocak 21

İnter'de Barbekü partisi




Pazar akşamı 21.45 de derbi var.Guiseppe Meazza'da İnter son haftaların özellikle Ronaldinho'nun da katkısıyla çıkışa geçen 6 puan ardındaki Milan'ı ağırlayacak.Maç öncesinde eksiklerden vs bahsetmek için henüz erken.İnter bu önemli maçtan önce moral depolamaya da önem vermiş gibi gözüküyor.Bunu da düzenledikleri barbekü partisinde sağlamak istemişler.Etleri ayırma,pişirme hatta kömürüyle ilgilenme kısmına kadar oyuncular ilgilenmişler.Bizde de mangal partileri olurdu ancak fotoğraflar genelde hep koca koca kazanlardan etleri tabaklarına alan ve sonrasında yuvarlak masalarda kümelenmiş oyuncularla dolu olurdu.Fotoğraflardan birinde Diego Milito ızgarayı havaya kaldırırken Walter Samuel kömürü karıyordu.Takım çalışmasının örneklerini zevk için yapılan bir organizasyonda dahi göstermekten geri kalmamışlar işin açığı.





Tevez'in intikamı



Aslında rövanş maçının oynanması gereken dün akşam Carling Cup yarı finali ilk maçında Manchester derbisi oynandı.Kar yüzünden 1 hafta ertelenen maçın öncesinde dahi ortam karşılıklı sözlerle gerilmişti.

United için herşey güzel başlamıştı aslında Tevez'i bir alt fotoda kullanırken gördüğümüz penaltıya kadar.Hemen bu satırların altında gördüğümüz ülkemizde olsa 'kıçının kılı ağarmış' tabirini şak diye yapıştırabileceğimiz Gary Neville'in maç öncesinde 'Tevez asla 25 milyon pound etmezdi' 'Ferguson 20 yıldan fazladır burda,takımdan çok oyuncu gitti ancak ManU yoluna devam etti Ferguson ne yaptığını bilen bir menajer' sözleri ortalığı alevlendirmişti.Neville maçta da sözlerinin ardında dururcasına 1-0 öne geçen takımının Tevez'in penaltısıyla bu avantajı kaybetmesinin de etkisiyle olacak ki penaltıdan sonra orta parmağıyla Tevez'e selam ediyordu.
Yakın zamanda Tevez'i bırakmakla Ferguson'ın hata edip etmediğini dile getirmiştim.Ronaldo'nun ayrılması,Berbatov'un sahadaki futbolundan çok Don Corleone benzetmelerinin konuşulur hale gelmesinin üstüne bir de sakatlanması Ferguson'u Rooney'in ayağına bakar hale getirmişti.Oysa Tevez City'de 15 gole ulaşmıştı bile sezonun ilk yarısında.

Maçtan sonra Tevez Neville'in orta parmak selamı hakkında; 'Neville'in yaptığı hareket karaktersiz dışında bir kelimeyle açıklanamaz,ManU'da ki ilke senemde takımın en golcü ikinci oyuncusuydum ve birlikte pek çok başarıya imza attık ve bu yüzden saygıyı hakettiğime inanıyorum onun yaptığıysa büyük saygısızlıktı' dedi ve ekledi:

'Maçtan önce ManU cephesinden gelen yorumlara üzüldüm,attığım ilk golden sonra Neville'e yaptığım hareketle saygısızlığını yüzüne vurmak istedim,ikinci golden sonra ise kulaklarımı ellerime götürerek ManU teknik kadro ve yönetimine 'Tevez okadar para etmez' sözlerinin cevabını vermek istedim'

Sezon başında çok eleştirildiğini ancak dizindeki sakatlığı yüzünden her gün iğne olmak zorunda kaldığını ifade eden Tevez 'Neville ManU'dan ayrılma hikayemi tam olarak bilmiyor olsa gerek bilseydi bu saygısızlığı haketmediğimi bilirdi' diye ekledi.

Bu arada maç öncesinde Manchester polisince yapılan aramalarda pek çok golf topu,dart ve meşale ele geçirilmiş ancak bazı ManU taraftarları meşale sokmayı başarmış gibi görünüyor.Maç sırasında Patrice Evra'ya da isabet eden bir çakmağın dışında pek çok şey atıldı sahaya,bu golf topu ve dartlar içeri sokulsaydı şüphesiz daha büyük olaylar olabilirdi.




Aston Villa:6-Blackburn:4


Haftasonu yaptığım bahis tahminlerimde kendi sahasında West Ham gibi küme düşme potasında oynayan ve Scott Parker dışında elle tutulur oyuncusu bulunmayan bir takımla berabere kalarak beni yanıltan takımlardan biriydi Aston Villa.Bu akşam Ewood Park'ta Carling Cup yarı final ikinci ayağında Blackburn'u ağırladılar.

İlk maçtan 1-0 galip gelen Villa'nın bu avantajı dakikalar 26'yı gösterip Blackburn 2-0'ı yakaladığında ortadan kalkmış gibi gözüküyordu.Ancak John Carew ve Nigel Reo-Coker gibi isimlerin yokluğuna rağmen takım maç öncesi menajer Martin O'Neill'in ''Villa taraftarlının son 20 yılda gördüğü en iyi takım bu olsa gerek'' sözlerini doğrularcasına 2-0 mağlubiyetten durumu önce 5-2 ye getirmesini maçı da 6-4 kazanmasını bildiler.

Blakcburn Kasım ayından beri deplasmanda kazanamama serisini sürdürdü.Haftasonu benim de beklediğim gibi Fulham'ı içerde yenen Sam Allyrdace'ın takımının akıbeti nolacak hep birlikte göreceğiz.

Çarşamba, Ocak 20

Uefa'da 2009 Yılının 11'i vol.2


Uefa 2009 yılının 11'ini açıkladı.Uefa.com ziyaretçilerinin oylarıyla belirlenen 11'i bende oylamış ve blogda yer vermiştim.Benim 11 biraz subjektif olmuştu açıklanan 11'in Barca ağırlıklı olacağı belliydi ancak 2009'da en azından Ediz Dzeko,Krasic,Grafite gibi isimlerin bu 11'e girmesini beklerdim.11'de 6 tane Barca'lı var insanın Barcaladılar 11'i diyesi geliyor.Benim 11'imi görmek için buradan buyrun.

'What is that?'




Dün gece,finallerin getirdiği sıkıntılar ve ev özleminin yarattığı yarasa tarzı yaşam biçiminin sonucu bloglar arasında gezinirken 'mothandmoth' adlı blogda denk geldiğim kısa filmi paylaşıyorum sizlerle.İlginç ve kaliteli bi içeriğe sahip olan bu blogu ziyaret etmenizi tavsiye ederim.

Kısa filmler çoğu zaman uzun uzun çekilmiş filmlerden çok daha fazla duygu yükleyebiliyor insana. Yunan yönetmen Constantin Pilavios'un 2007' de yönettiği ve 30. Yunanistan Kısa Film Festivali'nde gösterilen bu film, bir baba ile oğlun arasında geçen kısa diyalog yolu ile ne kadar çok şey anlatıyor bizlere.

Seyretmekle yetinmek istemeyenler için hikaye şöyle;

Baba ve oğul evlerinin bahçesinde bir bankta oturuyorlardı. Oturdukları bankın karşısındaki bitkinin dalına bir serçe kondu. Baba gazete okuyan oğluna, “
bu nedir?” diye sordu. Oğlu “bu bir serçe” diyerek cevap verdi ve gazetesini okumaya devam etti. Babası hala aynı yerde duran serçeye bakarak tekrar “bu nedir?” diye sordu. Oğlu, “baba sana söyledim ya bu bir serçe” dedi. Kuş hareketlendi ve uçarak yakınlarındaki çimlerin arasında bir yere kondu. Babası yer değiştiren kuşa bakarak oğluna tekrar “bu nedir?” diye sordu. Oğlu sinirli bir halde “serçe baba, bu bir serçe, ser-çe” dedi. Oğlunun sinirlendiğini gören baba tekrar “bu nedir?” dedi. Oğlu bağırarak “Bunu neden yapıyorsun? Sana kaç defa söyledim; bu bir serçe. Anlamadın mı?” diye çok sinirli bir şekilde cevap verdi. Buna üzülen babası yerinden kalkarak eve doğru yöneldi. Oğlu ardından “nereye gidiyorsun?” diye sordu. Babası eliyle oğluna oturup beklemesini işaret etti. Oğlu elindeki gazeteyi yere atmış üzgün bir şekilde bankta oturuyordu. Babası kısa bir süre sonra elinde bir defter ile geri dönerek yanına oturdu ve defteri ona uzatarak gösterdiği yeri okumasını işaret etti. “Sesli oku” dedi. Oğlu defterde yazanları okumaya başladı. “Bugün küçük oğlumla parktaki bankta otururken bir serçe geldi ve önümüze kondu. Oğlum bana 21 kez “bu nedir?” diye sordu. 21 kez sorduğunda da ne olduğunu cevapladım. “Bu bir serçe” dedim. Her seferinde aynı soruyu sorduğunda ben de ona her seferinde sarılarak cevap verdim. Tekrar ve tekrar… Hiç sinirlenmeden, usanmadan ve severek cevapladım küçük oğlumun sorusunu…

Vira Bismillah!

Gennaro Ivan Gattuso..Hepimizin sahalardaki bu hırçın surat ifadesiyle,'ayağa çift girme' hareketininin en başarılı temsilcilerinden biri olarak tanıdığı Milan'ın ciğeri çapası.

İtalya'nın en güneyinde çizmenin tabanı olarak tarif edebileceğimiz bölgesi Calabria'da 12 yaşına kadar balıkçı olan babasının yanında çalışmış Gattuso.Daha sonra buradan ayrılıp futbola adım atmış ve 5 senesi altyapıda olmak üzere 6 yıl Perugia forması giymiş.A takımdaki ilk yılının ardından Rangers'a transfer olan Gattuso'ya 1 sezonun ardından takımın başına gelen Dick Advocaat'ın kendisini beğenmemesi ile Serie A'ya o sezon yükselen Salernitana yolu gözükmüş.Salernitana'da geçen 1 yılın ardından halen devam eden Milan serüveni başlamış.

Gattuso tüm futbol hayatı boyunca pek çok şey yaşamış,Rangers'da iken turnuva için gittiği Kanada'da tanıştığı Monica Romano ile evlenmiş 2 tane de çocuğu olmuş ancak köklerini hiç unutmamış ve ufaklık hayali de olan balıkçılık hep aklındaymış.

İşte bu hayalini İtalya'da açtığı bir balıkçı restaurantı ile gerçeğe dönüştürmüş.Uzun zamandır bunu gerçekleştirmek istediğini söyleyen Gattuso ''köklerinizi asla unutamazsınız,bu balıkçı dükkanını her zaman hayal ediyordum ve gerçekleştirdiğim için mutluyum'' demiş.


Salı, Ocak 19

I KNOW SABRİ!!!

Bunca zamandır bu ülkede boşuna konuşulmadı demek ki..

Lucas Neill 1 saat kadar önce kendisini 1.5 yıllığa Galatasaray'a bağlayan sözleşmeyi imzaladıktan sonra basın mensuplarının sorularına cevap verirken kendisine sorulan ''Kewell'dan başka tanıdığınız kimler var takımdan?'' sorusuna: ''i know sabri,very well...'' diyerek başladı ki o an flaşlar patladı sanırım izleyen ekran başındaki pek çok kişi de ''hönk! niye sabri ki?'' demişlerdir..

'Fifa'da sabri' adı altında feysbukta 3 kale olsa girmeyecek şutlarının vidyoları mı paylaşılmadı,saç stiline laf edilmediği mi kaldı herşeyiyle çekti Sabri.Ama demek ki İngiltere'de 3 yıl evvel Galatasaray'ın Anfield'da L'Pool a 3-2 yenildiği maçta iz bırakmış cidden.

O maçtan sonra Liverpool forumlarında 'Anfield'a son yıllarda gelen en iyi 5 rakip takım oyuncusu' başlığında Sabri hakkında methiyeler diziliyordu,şöyle ki;

"The guy must have put in over 20 crosses with each one being of supreme quality. I have never seen a player be so consistent in one game. And it wasn't just the same type of cross. He was sending them in from everywhere and anywhere.

I would say our defense looked extremely shaky tonight due mainly to the consistent high quality of his deliveries. Something I doubt we will see very often from many player or teams."

"What a great cross he's got on him, true our defending down our left wing was poor but when he was in space, his balls were great."

Sabri'yi sadece kendi takımlarına karşı izleyen Kop tribünleri,gösterdiği performans karşısında ona hayran olmuşlar resmen.

Ozaman Gs tribünlerinden Kop tribünlerine Erol Evgin'den geliyor:
''Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor''

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...