Salı, Aralık 13

Bursaspor:0 - Fenerbahçe:2


Yıllar süren üstünlük sonrası belki de ilk kez ezeli rakibin favori olarak çıkıp 3 puanı almayı başardığı derbi sonrası hasarı telafi etmek,taraftarın ve oyuncuların Temmuz ayında patlak veren operasyon yüzünden sabırsızlıkla beklediği Trabzon maçı öncesi güven ve moral depolamak adına önemliydi Bursaspor maçı.

Uzun zamandır süregelen dengesiz halleri derbide zirve yapınca isyanların 1 numaralı odağı haline gelen Bilica kadro dışı,yerinde bizim onu merakla beklediğimizden daha çok 11'de oynayacağı gün için sakal bırakma totemine girerek iple çeken Serdar Kesimal sahadaydı.TT Arena'da sağ açıkta yitip giden Bienvenu'nun yerine Semih 11'deydi ki maç öncesi böyle kritik Anadolu deplasmanlarının çoğu kez kurtarıcısı olduğunu gözönünde bulundurarak olsa gerek ki gol atacağını da hissetmiş ve dile getirmiştim.Son haftaların formda çocuğu Stoch ta 11'deydi tek kusur Özer'di bana göre.Özer'e olan kredim tükendi ve artık maçı izlerken yaptığı en ufak bir hatada negatif düşünceler açığa çıkıyor,bu şüphesiz yanlış,kendi de taraftarın çoğunun artık böyle düşündüğünün farkında olacak ki baskı da var üstünde.Bilemiyorum ancak çok büyük sürpriz olmazsa Özer'in bu dakikadan sonra farklı bir çizgiye çıkarmasını beklemiyorum oyununu.Formda bir Topuz'u kesebilecek düzeyde olamadı hiç.

Keza Selçuk'un dün özellikle ilk yarıda yine 4-5 basit top kaybı yapması ve bunların 2 tanesinin pozisyon olması dikkat çekti.Fenerbahçe'nin piyasada adı geçen yerli genç yetenekleri kadrosuna katması için bence çabuk davranması gerekior.Alper Potuk ve Özgür Çek isimleri ilk planda.Zaten teknik kadro ve yönetimin de gündeminde olduğunu düşündüğüm bu isimler takıma katılırsa Selçuk'un artık miyadını doldurduğu ve Emre Belözoğlu'nun muhtemel ayrılığı durumu gözönünne alındığında çok faydalı bir iş yapılmış olur.

Bursa deplasmanında maçlar genelde tempolu ve keyifli geçiyor dün de maç öyle başladı 8 dakikada 2 net pozisyon yakaladı Fenerbahçe.Daha sonraki 20 dakika boyunca Stoch'un Bursa sağ kanadını felç edişini izledik.Stoch okadar hızlı ki o koşusunu yapıp ara pasını ceza sahası civarında aldığında yardımına koşan diğer sarı lacivertli futbolcuların gelmesi 4-5 saniyeyi buluyor.Sezonun ilk maçlarında da bu pozisyonları buluyor ancak tercih hatası yapıyor yada skora katkı edecek türden hareketleri göremiyorduk.Son maçlarda bunu çok yüzdeli bir şekilde yapmaya başladı,attığı şutların yarısından çoğu kaleyi buluyor ve şimdiden 4 golü oldu bile.Dün de attığı golde daha Alex topu alır almaz sol kanattan deparını yaptı Alex'in Gökhan'ı düşündüğünü görünce direk içe kat etmeye başladı ve ceza yayına koşu yapan Alex'ten önce oraya gelip gol vuruşunu yaptı ki oraya gelişi,gol vuruşu zeka ve klas fışkırıyordu.

7-8 net pozisyon buldu Fenerbahçe,pozisyon da verdi vermedi değil,0-0ken Gökhan'ın çıkardığı top var.Serdar'ın maçta hatalı 1-2 hareketinden biriydi bu.Topu uzaklaştırıyım derken rakip oyuncuya gitti pozisyon oldu.Serdar gerçekten farkını hissettiriyor.Bir kaç maç daha oynadığı takdirde uzun yıllardır yabancılardan oluşan stoper ikilimize bir Türk oyuncu adını yazdırmış olacak.Fiziği,ayağına hakimiyeti,her zaman olmasa da soğukkanlılığı.Yobo da yine iyi maçlarından birini çıkardı.Sene sonu kesinlikle bonservisi alınmalı artık.

Bursaspor takımını Sivas deplasmanına geldiklerinde canlı izledim.Ve 2 sezon öncesinin şampiyon takımının o takım olduğuna inanamadım.Gerçekten çok kötüydüler.Biraz Turgay çırpınmıştı okadar.Dün de durum pek farklı değildi.Son 4 maçında 1 galibiyet almış bu maça bilenmiş denilen bir takımın bu denli etkisiz,kopuk,dağınık olması akıl alır gibi değil.Şampiyonluk ve yayın gelirleri ne derece doğru kullanıldı bunları ciddi ciddi oturup tartışması gerekiyor Bursa'nın.Takımda Scott Carson,Ndiaye ve Ozan İpek dışında iş yapan futbolcu yok.ne Bangoura ne Tagoe bu takımın golcüsü olacak kapasitede değiller Insua ve Batalla da eski formlarından çok çok uzaklar.

Önemli bir 3 puan oldu Fenerbahçe için.Dünle ilgili tek can sıkıcı konu derbide olduğu gibi bu maçta da saha içinde tartışma yaşayan Emre Belözoğlu mevzusu.Ki bugün de geçtiğimiz saatlerde kadro dışı bırakıldığı haberi geldi.Bunu ayrı bir postta inceleriz zira her kafadan ayrı bir ses çıkıyor konuyla ilgili.

Perşembe, Aralık 8

Galatasaray:3 - Fenerbahçe:1


Galatasaray 2000 yılında Uefa kupasını kaldıran kadrodan sonra geçen 10 yıllık süreçte takım oluşturmakta oldukça zorlandı.Fenerbahçe'nin kupayı alan takımı Johnson'ın golüyle 1-0 mağlup ettiği maçla başlayan,iki takım arasındaki rekabette ibrenin Fenerbahçe lehine döndüğü 10 yıllık bir süreç geçti.Saracoğlu'nda Galatasaray'ın son yıllardaki en iyi topunu oynamasına rağmen 0-0a razı kalması ve maç sonu Sabri ile taraftarın galip gelmişçesine üçlü çektirmesi bu rekabetin boyutunu ortaya koyan cinstendi.

Geçtiğimiz yıl Galatasaray'ın tarihteki en kötü sezonlarından birini yaşamasının ardından bu sezon yapılan revizyon sonucu kaliteli bi kadro oluşturulduğunu söylemek mümkün.Elmander-Baros gibi iyi hücum silahları Eboue,Engin,Melo,Ujfalusi gibi dirençli,mücadele gücü yüksek,Selçuk gibi teknik kapasitesi ve pas kabiliyeti yüksek,Muslera gibi zaman zaman basit goller yese de kaliteli bir kaleci ile kurulan kadro haftalar geçtikçe oyununu da oturtmaya başlamıştı.

Bu bahsettiğimiz oturma olayı bugün Fenerbahçe karşısında son yıllardaki galibiyet açlığının getirdiği istek ile de birleşince Galatasaray'ın bu sezon oynadığı etkili oyunlardan birini izledik.

Maçın henüz başlarında Volkan'ın çıkardığı net pozisyonlar gelen golü habercisi idi.Ancak çıkardıkları için ne kadar övmek gerekirse de yediği ilk iki gol için Volkan'ı eleştirmek mümkün.İki golde de topu altından kaçırdı.Bu hataya yediği gollerde sık denk gelmek mümkün.

Bienvenu için iyi şeyler yazdım,beklentilerim olduğunu vurguladım.Bugün Aykut hocanın tercihi sağ kanatta şans buldu.Öyle olunca Gökhan hem hücum hem savunmada yapayalnız kaldı,sağ kanat felç gibiydi.Aykut hocanın kredisi bende sonsuzdur ancak devre arası yaptığı değişiklikleri; Alex uçta kaldığında top tutmakta zorlandığımız ve Bienvenu'nun sağda etkisiz kaldığı gerçeğini daha erken kabul edip öne çekmeliydi.Bienvenu'ya da yüklenmenin anlamı yok o pozisyonda verimli olmasını beklemek zorlamaydı,ilk yarı tüm takım kötüydü zaten ekstra bi etkisizliği yoktu.

Gelelim maçı kaybetmemizden kat be kat fazla takıldığım ve şu saat olmasına rağmen hala sinirimin geçmek bilmediği,kabullenemediğim Bilica mevzusuna.Fatih Terim'in 19 yaşında olması ve lig tecrübesi bulunmamasına rağmen güvenip 11'e koyduğu gelecekte muhtemelen milli takımın stoperlerinden biri olacak Semih Kaya zor durumda hiç çekinmeden,gocunmadan topu taca atabiliyorken bizim 30'luk Bilica'nın yaptıkları çoktandır taşmış olan bardağa düşen damlalardan başka bişey değildi.Kulübe geldiği güne lanet ettim gerçekten.Fenerbahçe tarihinde bu kadar sinir bozucu bir futbolcu olmamıştır.Serdar Kesimal 18'e girece kadar iyiyse artık oynasın,eğer Kocaman yeterli kapasitede olduğunu düşünmüyorsa Lugano geri mi döncek biri mi alınacak napılacaksa yapılsın ben taraftarın neredeyse tümünün bu adamı izlemek istemediğine eminim.

Galatasaray hakettiği bir galibiyet aldı.Fenerbahçe'nin maç sonu soyunma odasında kenetlenmesi ve toparlanmak gerektiği konusunda takımın fikir birliğine varması,tesislere dönüş yolunda taraftarın takımı karşılaması,desteğin skora bağlı olmadığını göstermesi ve transfer yanlısı olmayan yönetimin artık gerekliliği anlamış olması gerektiği gerçeği göz önüne alındığında hayırlı bir mağlubiyet olmuş olabilir.

Herşeye rağmen puanlar eşit ve bence bu takım beklentilerin üzerinde performans gösterdi bu haftaya kadar.Kadro kalitesi yapılacak takviyelerle birlikte hala ligi rahatlıkla zirvede bitirebilecek düzeyde.Ancak transfer şart.

Cuma, Aralık 2

Haftanın Golleri # 10


Ricardo Quaresma,onun golüyle yarışan vuruşuyla Jan Schlaudraff ve haftaiçi Old Trafford'u susturan muazzam golüyle Crystal Palace'li Darren Ambrose'un golleri benim ilk 3'üm.Celtic'li spikerin tabiriyle 18'lik teenager Dylan McGeough'un 80 metre taşıdıktan sonra attığı gol de dikkat çekici.

Diğer goller de hiç azımsanacak gibi değil.Tuncayvari bi vole-şata var,Sociedad'lı Martinez'in tam ortasahadan attığı gol var.Bu hafta dolu dolu anlayacağınız.Afiyet olsun.

Euro 2012 Kuraları ve Resmi Topu &Şike Yasasının Veto Edilmesi


A GRUBU POLONYA- YUNANİSTAN- RUSYA- ÇEK CUMHURİYETİ
B GRUBU HOLLANDA DANİMARKA- ALMANYA PORTEKİZ
CGRUBU İSPANYA -İTALYA -İRLANDA CUM.-HIRVATİSTAN
D GRUBU UKRAYNA-İSVEÇ-FRANSA-İNGİLTERE

Turnuvanın resmi topu 80'li yıllarda kullanılan 3 topun izlerini fiziken olduğu gibi ismen de taşıyan 'Tango'.(River Plate (1980), Tango Mundial (1984) and Tango Europa (1988))

Milli takımın ne şekilde elendiğini izledik.Hala daha hatırlayınca içimde birşeyler yer değiştiriyor.Değil kura çekimini turnuvayı bile dikkatimi çeken denk geleceğim yada bahis yapacağım maçlar dışında takip edeceğimi sanmıyorum.İstesem de zaman müsade etmeyecek zaten okulun son yazı,yoğun olacaktır her açıdan.

Üstüne üstlük Cumhurbaşkanımızın Şike Yasasını veto etmesi haberi zaman zaman dışa vurduğum bu ülkede yaşamaktan,bu tür anlamsız kararları kabul etmek zorunda bırakılmaktan dert yandığım sıkıntılarımı tekrar doruk noktasına ulaştırdı.Kimse yanlış anlamasın taşı toprağı altın,ekmeğini yiyoruz vs ama böyle saçma kararların alındığı 2.bir devlet yönetimi zor bulunur dünyada.

Anne, Baba;neden Bosna'dan buraya göç ettiniz ki?

Veto Gerekçesi:

''yapılan değişikliklerin, diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar dikkate alınmak suretiyle adil ve hakkaniyete uygun cezalar belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildiği belirtilmekte ise de, kamuoyunda, genel ve gereklilikten doğan bir düzenleme olmaktan ziyade, halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibaını uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir saikle hazırlandığı eleştirilerine sebebiyet verdiği görülmektedir.''

Kamuoyunda kişiler özel olduğu intibası uyanmış.Bu kamuoyu kimmiş biri çıksın söylesin de bilelim?

Pazar, Kasım 27

Haftanın Golleri #10



Vizeler temposunu arttırınca blogdan mecburi uzak kaldık.Bu hafta neyse ki hafifleme var daha çok ilgilenme fırsatı olacak.Bu boşluğu Avrupa'nın dört bir yanından gelen şahane gol videolarıyla dolduralım.Trivela nasıl olurmuş görmek isteyenler 1 numaradaki Subotic'in golünü kesin izlesin.Afiyet olsun.

Pazartesi, Kasım 21

Turkcell Blog Ödülleri 2011

2008 yılından beri geleneksel olarak düzenlenen ve kategorisindeki en iyi blogları internet kullanıcılarının oylarıyla belirleyen Turkcell Blog Ödülleri 2011'de bu yıl Spor Blogları kategorisindeki 50 blogdan biri de MULE Blog.

Oy verme işlemini blogda şu an sağ üstte gördüğünüz oy ver butonu veya yarışma sitesinden yapmanız mümkün.Facebook hesabınızla da gerçekleştirebileceğiniz kısa bir üyelik işleminin ardından oy verebiliyorsunuz.

Üyelikten sonra blogdaki buton veya alttaki linkten oyunu kullanabilirsiniz.Vakit ayırıp oy verme zahmetine giren herkese şimdiden teşekkürler.

MULE Blog 2 Yaşında!

Vizeler buhranı ve 'bu okul nasıl bitecek' sorularıyla meşgul 40 tilkinin dolandığı kafa,birşeyler karalamaya başlayalı blogun 2 yılı doldurduğunu atlar tabi.

2 yılda çoğu renkdaş kimisi de farklı renklerden pek çok insanla tanışmama vesile oldu blog.Blogu açmasaydım twitterı da belki o dönemlerde değil de benim açtığım sıralarda ''twitter neymiş ya,ünlülerin groupieleri kullanıyo sadece onu,tutmaz,feysbuk kraldır'' diyenlerin son 2-3 ayda patır patır twitter hesabı edindiği gibi ben de bu aralarda açacak ve o başta saydığım insanlarla tanışma fırsatı edinemeyecektim.

Hoş bahsi geçen kafayı yaşayan insanlar daha halen blog ne blogger ne bunlar boş iş,zaman kaybı diyen muhtemelen daha hala spor haberlerini fotomaç,fotogol,fotospor vb mecralardan takip eden insanlar.

Başlarda yazdığım şeyler ne kadar ilgi görüyor acaba,ne kadar okunuyor diye çok merak ederdim yalan yok.Sonra gördüm ki bunu dert etmek yersiz,gün geçtikçe gerek Blog İdman Yurdu gibi Fenerblog gibi bünyesine katıldığım oluşumlar olsun gerek beğenilen yazıların başka blog ve sitelerde paylaşılması sonucunda belli bir kesimin ilgisini devamlı olarak çeken birşey blog.Tabi ki hala ziyaretçilerin büyük kısmı blogu ilk defa görenlerden oluşuyor ama ne olursa olsun yazdığınız şeylerin başka insanlar tarafından okunması,yorum yapılması,eleştirilmesi paylaşılması güzel şeyler.

2 yılda 500'e yakın post girmişim ki aslında ağırlığı futbol içerikli bloglar için az bi rakam.İlk yıl sporun yanı sıra sinema ve müzik içerikli postlar da atıyordum son zamanda bunlara pek yer vermedim o tarz postlara da epey ilgi oluyor aslında benim de ara ara hep aklıma geliyor ancak okul ve kişisel işler güçler,sorumluluklar gün geçtikçe hem daha fazla zaman kaplamaya başlıyor hem de zihinsel olarak daha çok yoruyor insanı.Yine de 2 yıl az bir zaman değil ve hala bu işten vazgeçmediğimi ve buna paralel olarak bloga olan ilginin arttığını görmek güzel.

En güzeli de;şimdilerde her gece yatağa girdiğimde kendisine beni sarı-laciye tutkun bir çocuk olarak yetiştirdiği için şükrettiğim babamın yerine yıllar sonra geldiğimde kendi oğluma bu bloga yazdığım şeyleri gösterebilmenin hayali.Bir gün bunu gerçekleştirmeyi çok istiyorum cidden babaların hakkı ödenmez.Nur içinde yatsın,yokluğunda dahi halen onun bana öğrettiği gibi,ona layık bi evlat olarak yaşamaya çalışıyorum,umarım olabiliyorumdur.

Nice yıllara ozaman,bunca zaman blogu ziyaret eden okuyan yorumlayan paylaşan vakit ayıran herkese teşekkürler!

Cuma, Kasım 18

Haftanın Golleri # 9


Geride bıraktığımız hafta Euro 2012 elemeleri,uluslararası hazırlık maçları ve diğer liglerde atılmış en çok beğenilen,izlenen 10 golden oluşan video yine birbirinden klas vuruşlar içermekte.

Mesut Özil'in son vuruşu yaptığı Almanya golü neden yıllardır kendilerine ''makine düzeninde işliyorlar,sistem takımı'' gibi övgüler yağdırıldığının örneği.Kenny Miller ve Marcelinho gibi ülkemizde top koşturmuş futbolcuların şık gollerinin de olduğu videoya Portekiz'in Bosna Hersek ağlarına bıraktığı 6 golden yalnız Nani'nin vuruşunun girmesi Portekiz takımının nerdeyse tüm oyuncularının iyi frikik attığına şahit olduğumuz gibi enteresan.Ronaldo'nun yine hayvannnnn! şeklinde övgüler yağdırmamıza neden olan frikiklerinden birini izledik o maçta ve o frikik tam olarak yeteneklerinin laboratuar ortamında sınandığını paylaştığım postta ele alınmıştı.Kalecinin üstüne gidecekmiş gibi yola çıkan top ani bir açı değişimiyle birden sapıp köşeye yönelip gol oldu.

Aynı maçta Nani'nin attığı golü S Haber spikerinin ''şuuut tribünlere...gol oldu Naniiii'' şeklinde aktarması da güzeldi.



Salı, Kasım 15

Kaleye Geçen Forvet 2 Penaltı Kurtardı,1 Kendi Attı,Takımı Turladı!



İngiltere Kuzey Konferans ligi takımlarından Corby Town'ın 18 yaş altı takımı,İngiltere Futbol Federasyonu'nun u18 takımlar için düzenlediği ve her yıl 474 takımın katıldığı FA Youth Cup'ta benzeri görülmemiş bir dramatik hikaye sonunda tur atlamayı başardı.Atılan kalecisinin yerine geçen forvet oyuncusu James Harrison,uzatmalar sonunda penaltı atışlarında rakip Dagenham Red takımının 2 penaltı atışını kurtarmasının ardından takımın son penaltısını gole çevirerek takımının tur atlamasını sağlamış.

Fa Youth Cup çoğunlukla Premier Lig ile alt lig kulüplerinin altyapı takımları ile amatör kulüp takımlarının katılımıyla oynanıyor.Maçın dramatik hal aldığı uzatma anlarının öncesinde normal süresinin hikayesi de ilginç.

Dagenham Red takımı maçın henüz 6.dakikasında bir frikik golüyle öne geçmiş ardından Corby Town kısa bir süre sonra ironik bir şekilde Dag&Red adına frikiği atan Frost isimli oyuncunun ters kafasının neden olduğu bir golle beraberliği sağlamış.Dakikalar 29'u gösterirken Dagenham Red 2-1 öne geçmiş deplasmanda ve maç uzun süre böyle gitmiş.

Dakikalar 80'i gösterirken Daggers bir penaltı kazanmış.Corby Town kalecisi Wallis frikiği gole çeviren ve kendi kalesine 1 gole neden olan Dag&Red oyuncusu Frost'un yere düşürülmesinin ardından kullandığı penaltıyı kurtarma başarısını göstermiş.Bu kurtarış takımı gazlamış olacak ki 3 dakika sonra Corby Town 2-2 lik beraberliği sağlayan golü bulmuş.

Uzatmaya giden maçta 103.dakikada Corby kalecisi Wallis ceza sahası dışında elle oynayınca oyundan atılmış ve kalan 17 dakikada kaleyi takımın forvet oyuncusu James Harrison almış.Skoru 2-2'de tutmayı başaracak bir performans göstermiş Harrison.

Maç penaltılara gidince Harrison adete devleşmiş kalede ve Dag&Red takımının iki penaltısını kurtardıktan sonra avantaj Corby Town'a geçtiğinde son penaltıyı kendisi kullanarak ağlara yollamış ve takımını Manchester City ile karşılaşacakları bir sonraki tura taşımış.

Şu an kim olduğunu hatırlamıyorum ancak yıllar önce denk geldiğim bir kaleci röportajında nasıl kaleci olduğu sorulduğunda ''futbola forvet olarak başladım,kalecimiz atılınca kaleye geçtim o maçtan sonra da kariyerime kaleci olarak devam ettim'' şeklinde anlatan bir kaleci vardı Türkiye'de.Kimbilir belki Harrison da hazır gençken ''ağaç yaşken eğilir'' mantığıyla pozisyonunu değiştirmeyi düşünebilir.

Pazar, Kasım 13

Haftanın Golleri # 8





Benni Mccarthy'i hatırlamayanınız var mı? Milli
takım 2002 Dünya Kupası'na hazırlanırken Mayıs ayında bir hazırlık maçı oynamıştı Güney Afrika ile.Okulun kantininde izliyorduk maçı hiç unutmam,attığı 2 birbirinden şık golle adını kafama yazmıştım.Daha sonra bir ara unuttuğumda Porto forması altında karşıma çıkmıştı.2004 yılında Porto Şampiyonlar Ligi 2.turunda Manchester'ı evinde 2-1 mağlup ederken 2 golü de kendisi atmış Porto turu 3-2 ile geçmiş ve çeyrek finalde Lyon yarı finalde Deportivo'yu eledikten sonra finalde Monaco'yu 3-0la geçerek kupayı kaldırmıştı.

Porto'dan sonra Blackburn Rovers'ta görmüştüm kendisini ama 4 yıl kalıp 109 maçta 37 gol attığını görünce şaşırmadım değil.Rovers'tan sonra kısa bir süre West Ham forması giyip memleketi Güney Afrika'nın Orlando Pirates takımına transfer olmuş bu sezon başında.Bunca zaman sonra kendisine şahane bir frikik golü ile tekrar denk gelmek güzel oldu.

Onun dışında Kuzey İrlanda Premier Ligi'ndeki Cliftonville takımından Rory Donnelly'nin Ronaldovari topu açışı ve plaselemesi,İtalya Serie D takımlarından Teramo'lu Gerardo Masini'nin yarım takımı çalımladıktan sonra kaleciyle karşı karşıya kaldığında soğukkanlılıkla yaptığı şık vuruşu,bahisseverlerin çoğunlukla maçlarında üst tercihinde bulunduğu Milton Keynes Dons'lu Adam Smith ve Newcastle'dan Ryan Taylor'ın uzaktan goller klasmanında birbirleriyle yarışır vuruşları dikkat çekici.Taylor'ın vuruşu tam ayağa oturmuş dedirten cinsten.Afiyet olsun.

Cumartesi, Kasım 12

Türkiye:0 - Hırvatistan:3


Türkiye'ye yerleşeli çok değil 5-6 yıl olmuş Brezilyalı'lar Alex de Souza ve Andre Moritz maçtan önce birlik mesajı veriyor,haydi Türkiye diyordu.Maç sonu Moritz'in ''sahada kırmızı formayı taşıyan oyuncular Türkiye için mücadele ediyorlar,ne FB ne GS ne Bjk ne de Bursa'' sözü malesef ülkedeki futbolseverlerde eksik kalan düşünceler.

Gökhan Gönül sakatlıktan çıktığından beri hala beklenen form düzeyini yakalamış değil.İlk golde yediği basit çalım gole neden oldu.Keza Volkan Demirel 2.golde yapılan ortayı izlemekle yetinmedi dar açıdan kafayla gelen gol vuruşunda da hamle bile yapamadı neredeyse.Hatalılardı doğru.Ama bunun tepkisinin stadda maç oynanırken verilmesini ''ufak tepki'' adı altında haklı bulanlar ve asıl suçu Volkan'ın ters tepkisinde bulanlar ne içmişler gerçekten çok merak ediyorum.

Bugün Avrupa'da pek çok milli takım devşirme oyuncularla dolu.Onlarda da çekişme var,derbi maçlar var ama hiçbir ülkede hiçbir stadda böyle bir olayın yaşandığını duymadım ben.Milli maç deyince adamlarda akan sular duruyor.

Rıdvan Dilmen'i izleme şansına nail olamadım.Büyüklerimden duyduklarım hep ''bugün oynasa Messi mi kalırdı?'' şeklindeydi.Belki abartı ancak bu ülkenin futbol adına en önemli değerlerinden biri.Fenerbahçeli diye her söylediğine amenna doğru diyecek değilim pek çok düşüncesine ben de katılmıyorum eleştiriyorum dün akşam maç sonuna doğru RTE'yi öven konuşmalarını son derece yanlış buluyorum mesela.Gel gelelim Volkan'a yapılanları savunması son derece haklıydı ve bunu yaptı diye mevzuyu ''merak etme Volkan seni savunan Rıdvan Dilmen gibi abilerin varken sırtın yere gelemz'' tarzı saçma düşüncelerle yorumlayan zihniyetler futbol falan izlemesin kardeşim bi zahmet gidin golf,masa tenisi,badminton vb rahat sporlar izleyin.

Teknik heyetin oyuncu seçimlerindeki hataları,MAA yönetimindeki adam akıllı karar alma yetisi gelişmemiş basiretsiz federasyonun Fenerbahçeli futbolcuların her daim tepki gördüğünü bildiği halde maçı TT Arena'ya vermesi,Hiddink'in beni kovun diye bağıran maça müdahalesiz kalması bir yana dün sahada yer alan oyunculardan hepsi eleştiriyi hakediyordu.Kimi formsuzluğu kimi bilerek gördüğü kartları,kimi mücadelesizliği,kimi henüz milli formayı giyemeyecek düzeyde oluşuyla eleştirilebilirdi.

Ben dün şahsım adına Egemen Korkmaz'ı takdir ettim.Zor durumda olmasına rağmen vermesi gereken geri pası takım arkadaşı ıslıklanmasın diye vermedi.Sahadaki 11'den en azından Galatasaray'lı futbolcuların kendi evlerinde yapılan bu terbiyesizliğe karşı tribünlere dönüp tek bir ''sakin olun'' işareti yapmamasını hangi sıfat altında tartışabiliriz bilemiyorum.

Hiddink'in rövanşı beklemeden istifası,bundan sonraki maçların kesinlikle İstanbul dışında oynanması,2 yıl sonra tekrardan bir yeniden yapılanma içine girilmesi olması beklenen gelişmeler.Ben kendi adıma Fenerbahçe'li futbolcuların yerinde olsam dün akşam maç sonrası milli takımı bıraktığımı açıklardım.Bunu bir saygısızlık olarak görecek olanlar vardır ancak bence dün akşam stadda yapılanlardan büyük bir terbiyesizlik olamazdı.

Lazer Işını Ronaldo'nun Ayarını Bozdu! // Bosna Hersek:0 - Portekiz:0


Euro 2012 elemeleri play off turunda Bosna Hersek Zenica'da Portekiz'i ağırladı dün akşam.Golsüz sona eren müsabaka öncesinde Boşnak futbolseverlerin Portekiz milli takımını havaalanında karşılayışı sırasında Ronaldo terminale girdiğinde ''Messi Messi Messi!!'' tezahüratı yapması Cristiano Ronaldo'yu epey dolduruşa getirmiş gibi.

Maçtan önceki akşam Portekiz'in takım idmanı sırasında stad çevresindeki binalardan kendisine tutulan lazer ışıklarına orta parmağıyla karşılık veren Ronaldo maç özetlerinde de görülebileceği üzere epey hırs yapmış.Ancak skora ve Ronaldo'nun kolaylıkla gol yaptığı pozisyonlardaki başarısızlığı,frikikleri adeta dağa taşa vurmasına bakılacak olursa ''keskin sirke küpüne zarar'' çıkarımında bulunmak pek de yanlış olmaz.

Portekiz maçta pozisyon üstünlüğünü elinde bulunduran ekipken Bosna az sayıda bulduğu şanslardan özellikle Ibiseviç'in karşı karşıya değerlendiremediği pozisyonu umarım rövanş sonrası aramaz.Bu maçın geneline bakılacak olursa Portekiz'de Ronaldo ve arkadaşları Bosna'yı ezip geçer tahminini yapmak kolaya kaçmak olur ve ben deplasmanda Bosna'nın Paris deplasmanında Fransa'ya karşı gösterdiği performans benzeri bir oyun görmeyi diliyorum.Lazer ışını Ronaldo'yu Zenica'da durdurmuş olabilir ancak Bosna'nın turlaması için Portekiz'de bundan daha fazlası gerekecek.


Pazar, Kasım 6

Haftanın Golleri # 7



Biraz gecikmeli olsa da geçtğimiz hafta atılan en güzel 10 golü eklemeden geçmeyelim.Benim 1 numaram assolistler en son çıkarmış misali 10 numaradaki Fulham'lı Andrew Johnson'ın golü.Vücudu topa dönükken bacağını 90 derece çevirip topa inanılmaz iyi oturtmuş ayağını.2 numaraya da ondan bi önce Benfica'lı Rodrigo'nun ayak dış-üstüyle nasıl vurulur dersini verdiği golü koyardım sanırım.

Bayramınız mübarek 6 Kasım'ınız kutlu olsun ;)

Cuma, Kasım 4

Sivasspor:2 - Fenerbahçe:0 //Kaçınılmaz Son


''Elbette Fenerbahçe de yenilebilir ama bu kadar kötü oynamaya hakkı yok''...

Maç sırasında twitterda en çok denk geldiğim cümleydi.Bunu söyleyenler zannedersem bu takımın biri İnönü deplasmanında ligin o haftaya kadarki en tempolu maçını,3 gün ardından da iç sahada 85 dakika 10 kişi insanüstü mücadele vererek kazandığı 2 maçı geçtiğimiz 7 gün için oynayan takım olduğunu unuttular.Ve bugün izlediğimiz Sivas deplasmanının da 8.günde çıkılan 3.maç olduğunun.

Yönetici ve denetleyici görevini üstlendiği liginin Şampiyonlar Ligi temsilcisinin grup maçının olduğu güne ve hatta neredeyse saate 1 aydan fazla bir süre önceden ülkenin 1 numaralı derbisini koyarak işini ne denli iyi yaptığını gözler önüne seren federasyonun fikstür düzenleme konusundaki acizliği sahada canını dişine takan etten kemikten yapılma bünyelerin bir noktada zor şartlarla karşılaştığında mücadelesini 1 seviye arttırmasını mümkün kılmıyor malesef.

Bu hakkını Karabük maçında kullanmıştı Fenerbahçe;Sivas gibi dışarda 10 dakika yürüdüğünüz an yanaklarınızın soğuktan kararmaya başladığı bir şehirde 2 gündür yağış yemiş bir zeminde ligin sertliği en çok seven ve taktiğinin bir parçası haline getiren takımına karşı normal mücadelenizin üstüne koymanız gerekirken yapamıyorsunuz.Üstüne net bir şekilde ofsayttan yenilen golle planlarınız alt üst oluyor belki yenilmezlik ünvanının devamı için bu şartlarda gol için en çok umutlanabileceğiniz noktalar olan duran topları da iyi değerlendiremiyorsunuz zira bu konudaki usta ayağınız önceki maçınızda haksız yere atılmış.Yine federasyonun acizliğinden ertelenen lig fikstürü,boşa giden kamp çalışmaları,üstüne değişen lig statüsü yüzünden sıkıştırılan maçlar adale sakatlıklarını kaçınılmaz kılınca sezon başından beri yakanızı bırakmayan aksilikler bu kez formuyla ''gelen gideni aratır'' deyimini çürüten istikrarlı transferinizi vurupta yerine koyduğunuz isim maçın geride kalanında takımın en kötülerinden olunca 27 maçlık yenilmezlik apoletini bir kenara bırakmak zorunda kalıyorsunuz.

Alex'in yokluğunda şans bulan Sezer'in üstündeki baskı her halinden okunuyordu.Sezer kaliteli bir oyuncu ancak bunu gösterebilmesi için özgüvenli bir şekilde oynayabilmesi gerek.Hala Bienvenu'ye boş adam diyenler var bence futbol izlemeyi bırakıp gidip golf falan gibi daha relax sporlar takip etsinler.Bir Niang olmadığı kesin an itibariyle ancak potansiyeli olduğu çok açık topları ezmiyor,kolay kolay kaybetmiyor baskı altında adam geçebiliyor bunlar ilerisi için umut verici şeyler.Baroni artan performansı ile övdüğümüz Baroni'den çok uzaktı.Kayseri yıllarından olacak bu şartlara alışkın Topuz sahada çubuklu forma ile yer alan futbolcular arasında en çok mücadele eden isimdi.Emre silikti.Volkan 2 golde de sıfıra yakın açılardan basit goller yedi bence daha iyi yer tutabilirdi diye düşünüyorum.Golü yiyip Ziegler sakatlandıktan sonra yapılan Stoch değişikli de düşünüldüğünde 2.yarı göbeği Selçuk-Baroni ikilisine bırakıp Emre'yi Alex konumuna çekmek yapılacak en mantıklı hamleydi.Zira formsuzluğu zirve noktasında olan Semih'in 2.forvet olarak erken alınması Sivas'ın ekmeğine yağ sürerdi.

Sivasspor'un mücadelesi ve oyununu es geçmemek gerek.Bu sezon Kamil Grosicki'nin önderliği ve Eneramo'nun göze çarpan yükselen çizgisi ile keyif veren bir futbol oynuyor Sivas.Bugün öne geçtikten sonra dahi büyük takımlara karşı öne geçtikten sonra kapanan Anadolu takımlarının aksine önde basan bir anlayış içinde olmaları bunun göstergesi.

Bir Sivasspor maçı ile başlayan 27 maçlık seri yine bir Sivas deplasmanı ile sonuçlandı.Bu yenilgi uzun maratondaki duraklardan yalnız biri ve bırakılan 3 puana rağmen haftayı lider olarak tamamlamak anlamlı olsa da geçen hafta Alex'in atılmasına neden olan hatalı hakem kararları o maçtan bu deplasmana taşınan yorgunluğun sebebi olarak gayet tabi gösterilebilir.Keza bugün Sivasspor'un ilk golünün net ofsayt olduğu düşünüldüğünde daha ligin 3te1i tamamlanmamışken hakemlerin durumlarının hiç de iç açıcı olmadığı gerçeği düşündürücü.

27 maçtır bugünü bekleyen bazı kesimler Fenerbahçe'nin aldığı bu mağlubiyet merkezli espriler üretmekte tüketecekleri nefeslerini hakemlerin kötü yönetimlerinin sürüyor oluşunun farkına varıp o konuda değerlendirse kendileri adına da daha hayırlı olur kanaatindeyim.

Pazartesi, Ekim 31

Fenerbahçe:1 - Karabük:0


Futbolda her maçın bir hikayesi vardır.Pek çok maç önceden öngörüldüğü tahmin edildiği gibi favori olan takımın kazanması ile sonuçlanıyor,bazı maçlarda erken gelen gol,topun bir türlü kaleye girmemesi,sakatlıklar vb nedenlerle sürpriz sonuçlarla bitebiliyor.Bugün erken çıkan kırmızı kartla seyri tamaen değişen bir örneğini izledik Saracoğlu'nda.

Maç başladığında dışardaydım eve varıp laptopu açtığımda 20.dakika geçmiş,maçın asıl aksiyonları olmuş bitmişti bile.Alex'in kırmızısından başlayalım.Dürüst olmak gerekirse Alex'in Fenerbahçe forması giydiği 8.sezonu izliyoruz ve geride kalan 7 sezonda 2-3 kez bilerek yaptığı çaktırmadan taban basmalarına şahit oldum.Bunları kesinlikle savunmuyorum ancak bunca sezon oynadığı sayısız maçta kendisine yapılan itme,çekme,tekme,dirsek,taban gibi hareketler düşünüldüğünde 7 sezonda 3 kez inceden basmasına bişey diyemiyorum.Dün akşam da pozisyonu ilk gördüğümde yine çaktırmadan dirseği koyuyor diye düşünmüştüm.

Maç bitip tekrarını izlediğimde net bir şekilde dirsek atmadığını sadece kolunu açıp arkasından kendisini çeken rakibinin daha fazla yaklaşmasına engel olmaya çalıştığını görüyoruz.Kolu sabit bir şekilde açık olarak duruyor.Basketbolda bu hareket serbesttir.Topu kollarınızı vücudunuzla 90 derece yapacak şekilde dirsekleriniz açık olarak tutabilir ve kolunuzu kendi ekseninizde savurabilirsiniz.Topu tutan oyuncunun vücudunu çevreleyen bir çember olduğu varsayılır ve rakip oyunucun o çembere girmesi,muhtemel o dirseği yemesi topu tutana değil rakibe faul getirir.

Futbolda bu hareket tabi ki serbest değil.Kolu normalden açık bir şekilde engellemek için tutarsanız karşılığı sarı karttır.Alex'in kasıtlı olmadığı açık ve maçın başında verilen bu haksız kırmızı daha 6.dakikada maçın seyrini inanılmaz değiştirdi.

Hakem Aytekin Durmaz kontrolü kaybetti.Kırmızının hemen ardından Caner ve Emre'nin sertliklerine Emre'nin ilk yarı sonuna kadarki agresifliğine kart gösteremedi.Gerektiği yerde kartı çıkaramadı tamamen alakasız bir yerde Emre topun havası inik işareti yapıp top toplayıcı çocuğa değişim için attığı an sarı verdi.

Saracoğlu tribünleri Bienvenu'yu altıpastan yapamadığı gol vuruşu için eleştirirken 3 dakka sonra aşırtma vuruşla attığı gol için sevinirken buldu.İkinci yarıda hızlı bir kontraatakta Fenerbahçe tehlikeli çıkarken faul gerekçesiyle devam eden atağı kesip sarı kart veren de Aytekin Durmaz'dı.Neyse ki bugün Saracoğlu'nda hakemin bu dengesizliği ve Fenerbahçeli futbolcuların erken ve haksız eksik kalmanın verdiği adrenalin ile açığa çıkan agresifliklerine lehine kullanma adına çirkef davranışlarda bulunan bir rakip değildi Karabük.Öyle olsaydı hem tribün hem futbolcuların tansiyonu daha da artabilirdi.

Federasyon ve MHK ne düşünecek nasıl yaptırımlarda bulunacak,bulunacak mı şu maçtan sonra bilemiyorum ancak sezon başlayalı 9 hafta oldu ve hata sayısı kabul edilebilir derecede olan hakemleri saymak istesek bir elin parmaklarını zor bulur!

Tüm takım Alex'in atılmasını bir nevi gurur meselesi yapıp sahada onu aratmadılar özellike çalışkanlığı ve bitmek bilmeyen enerjisi ile Caner,hem yaptığı asist hem sakatlıktan sonra form tuttuğunu görmemiz ile sevindiren Topuz,bugün için çoğu zaman aşırı olsa da mücadelesi ile Emre,2 kez Shelton'ın ağlara giden topunu çıkaran Volkan,yine formu yüzünden eleştirilen Gökhan'ın iyi oyunu,Ziegler ve Yobo'nun hatasız oynaması dikkat çekenlerdi.

Bienvenu için şahsi düşüncelerim çok pozitif,daha önce de dediğim gibi potansiyeli olduğu çok açık,tek eksiği bu potansiyeli verimli şekilde kullanmakta henüz tam manasıyla başarılı olamıyor,ama bunu da zaman içerisinde yapacak.Bugün yine çok çalıştı golünü de attı bence yapamadığı şeyler yüzünden onu eleştirip Semih'i tercih etmekten yana olmaktansa onu desteklemek gerek.Çünkü sonradan giren bir Semih bile nedendir bilinmez top tutmakta zorlanıyor artık,75 te girdiği zaman bile sanki bir 90 dakka yapıp girmiş gibi takatsız gözüküyor.Hiç alışık olmadığımız kadar formsuz Semih.

Caner'in geçen yılın ikinci yarısında başlayan yükselişi ısrarla sürüyor.Özellikle Galatasaray taraftarının kendisine hala tepkisi var.Takımı satmakla vs suçlanıyor ve Fenerbahçe taraftarının kendisini kabul edip övgüyle söz etmesine bile tahammül edilemiyor bazı kesimler tarafından.Bence Hırvatistan maçlarında kesinlikle kadroda yer alması gerek Caner'in.Böyle devam ederse Fenerbahçe'nin yeni Tuncay'ı olmaya çok yakın.

Aykut Kocaman'ın maç sonu değindiği gibi bugünkü Aytekin Durmaz'ı görünce geçen hafta derbiyi yöneten Fırat Aydınus yönetimi yüzünden öpüp baş üstüne konulması gerekir.Herkes maçtan sonra ne kadar keyif aldığından bahsettiyse bundan Fırat hocanın yönetiminin de payı azımsanmamalı.

Takımın Alex'siz ve muhtemelen ilk defa evindeki bir maçta pas yüzdesinde rakipten geride kaldığı bir maçı(49-51) yüksek mücadele göstererek kazanması taraftarı için gurur nedeni ve övgüyü kesinlikle hakediyor.Böyle galibiyetlerin de hem izleyenler için hem futbolcular için anlamı daha başka oluyor.

Bu arada Ali Koç'un devre arası Alex'i locasında ziyaret edip başından öpüp sırtını sıvazlayarak teselli etmesini ise kelimelerle anlatamıyorum.Futbolu yöneten yada yönettiğini sanan pek çok yöneticinin görüp örnek alması gereken hareketler bunlar.

Cumartesi, Ekim 29

Haftanın Golleri #6


Geride bıraktığımız haftaiçi atılan goller arasından seçilmiş en iyi 10 gol arasında Simao Sabrosa'nın İnönü'de Fenerbahçe'ye attığı gol de yer almış.Hakkını teslim etmek gerek güzel gol ancak ayağına çok iyi oturduğu ve şansın da yardımı olduğunu da belirtmek gerek.

Benim en çok ilgimi çeken Ronaldo'nun Zlatan İbrahimoviçvari attığı gol.Zira Zlatan topuklu atmıştı Ronaldo ise ayağının tam olarak tabanıyla vuruyor topa.Japon 2.liginde Oita Trinita forması giyen Shunsuke Maeda'nın kaleye sırtı dönükken bakmadan yaptığı vuruş ve Fulham'lı Bryan Luiz'in kaleci çok açılmamışken yaptığı muazzam aşırtma golü de dikkat çekici.Afiyet olsun.

Cuma, Ekim 28

Beşiktaş:2 - Fenerbahçe:2



Sezonun ilk derbisinde adına yakışır bir şekilde tempolu,kıran kırana,gerilimi yüksek,bol gollü bir maç izledik dün akşam İnönü'de.Herşeyden önce Fenerbahçe taraftarıyla adeta dalga geçen ne yaptıklarından kendilerinin dahi haberi olmayan federasyonun maçtan 1 gün önce bilet satışı bittikten sonra ''deplasman seyircisi olmayacak'' kararı vermesinin ardından maç günü maça 4 saat kala ''biz öyle bir şey demedik'' tribine girmesini konuşmak gerek.Bunun üzerine ellerinde bilet 1500 Fenerbahçe taraftarını maç başlamasına rağmen stada almayıp cop ve biber gazı ile kışkırtıp kapıdan almadıkları taraftarın bacadan girmesine neden olarak tüm suçu Fenerbahçe taraftarına yıkma arzusu gözlerden kaçmamalı.Yıllar evvel yapılan 'truva' sonrası Fenerbahçe taraftarının 2. baskını oldu bu.Başta Beşiktaş taraftarı olmak üzere ''biz yapsak holigan derler'' tribine giren her futbolsever bir gün kendilerinin de öyle bir baskında yer alma istekleri olduğunu ve bu durumu içten içe kıskandıklarını da biraz cesaretle dile getirebilseler keşke.

Maça gelecek olursak Beşiktaş Simao'nun erken gelen ve bence biraz kısmetle ayağına iyi oturmuş şuttan gelen gol ile tribün baskısını güzel birleştirerek gol ve sonraki 6-7 dakika baskılı gözüktü.O andan sonra kontrol tamamen Fenerbahçe'ye geçti devre arasına kadar çok sayıda pozisyon üretti takım.Sakatlıktan çıkıp 11'de şans bulan Topuz ve halen form yakalamaya çalışan Emre biraz daha dirençli olsalar ilk yarıda da golü bulabilirdik.Caner yine etkiliydi.Sezon başından beri gösterdiği çıkışı görmezden gelen milli takım yetkilileri Hırvatistan maçlarında onu kullanmayı düşünürler mi bilinmez.Kanatlarda onun ve Topuz'un beklere yardımları ile Beşiktaş'ın başta Quaresma olmak üzere kenar bindirmeleri engellendi.

İlk yarıda beklenen gol ikinci yarıda Alex'in ayağıyla geldi.Ziegler-Bienvenu-Caner işbirliğinde gelişen atakta Alex gol atmaya ve arkasından turlamaya alıştığı kaleye 19.Beşiktaş maçındaki 13.golünü bıraktı.Maç boyunca Alex ile Bienvenu arasında halen daha kuvvetlenmeye çok ihtiyacı olan iletişimi gözlemlemek zor değildi.Kaptan Semih ile ver kaçlar ve boş koşularla alan boşaltma anlamında daha iyi anlaşıyor ancak Semih'in toparlanmak bilmeyen form durumu ve istikrarsız halleri yeni bir forvet transferi yapılana kadar Bienvenu'nun gelişimini beklemekten başka seçenek bırakmıyor bizlere.Bienvenu kesinlikle potansiyeli olan bir futbolcu o bölgenin yükünü sırtlayabilir ancak bunu tam beklendiği gibi yapabilmesi için 1-2 sezona daha ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.Devre arası iyi bir forvet takviyesi ile 2.yarı çok daha etkili bir Fenerbahçe mümkün olur bence.

İkinci devre Aykut Kocaman'ın Caner ve hem sakatlığı hem sarı kartı olan Topuz'u oyundan alıp Özer-Stoch değişikliği geldi.Stoch ilerde hareketlilik açısından iyi bir değişiklik olabilirdi ancak Caner'in çıkmasına tek neden olarak yorgunluğunu düşünmek istiyorum.Topuz çıkıp yerine giren Özer onun yaptığı beke yardımı yapmayınca Beşiktaş Gökhan'ın olduğu kanattan yaptığı 2.orta ile Ziegler'in de kademeyi terkedip kaleye yaklaşması ile boş kalan Almeida'nın boş pozisyondaki rahat kafasından golü buldu.Bekir'in Quaresma'ya çok kolay geçilmesinden çok Özer'in o pozisyonda ceza sahası dışında yürüyerek pozisyonu izlemesi görülüp eleştirilmeli.

2-1 öne geçtikten sonra Beşiktaş'ın oyunu hiç de bunu yansıtmıyorken galip gelmiş gibi son 10 dakika top çevirip oley çektirmeye başlaması bende tıpkı yıllar evvel Beşiktaş namağlup lige devam ederken Trabzon deplasmanında yenik durumda götürdüğü maçta son dakikalarda beraberliği kurtarmasını hatırlattı ve beraberlik golünün geleceğini hissettim.Takımın oynadığı futbol yenilgiyi haketmeyen türdendi ve beklenen gol 88'de Beşiktaş'ın maç ucuz faullerle verdiği sayısız frikikten geldi.Baroni ile Alex'in bu pozisyonları idmanlarda çalıştığını biliyoruz,geçen sezonun ikinci yarısından bu yana yükselen grafiğine bu özelliğini eklemiş olması Baroni ve takım için büyük bi artı.

Özellikle ilk yarının son yarım saatinde oynanan oyun İnönü gibi seyirci baskısının yüksek olduğu bir deplasmanda sevindirici.Böyle oynayan takım dün kaybetse bile tek üzüntü 26. maçta namağlupluk serisinin bozulması olurdu benim adıma.Gökhan ve Emre'nin sakatlıktan sonra hala forma girememiş ve özellikle Gökhan'ın dün çok etkisiz kalması,Topuz'un sakatlıktan sonraki ilk maçı olması ki ona rağmen fena oynamadı tüm bunlar düşünüldüğünde alınan puan ve oynanan oyun güzeldi.

Yazıyı sonlandırırken Beşiktaş taraftarının Van için yaptığı atkı jestine değinmek istiyorum.Anlamı açısından gerçekten güzel bir hareket takdir etmek lazım ancak bunu 2-2 yapan Baroni'nin golünden sonra Semih ağlardan topu çıkarıp santraya koşmuşken ve takım 3.gol için Beşiktaş yarı sahasına yüklenmişken uzatmaların bitimine 2 dakika kala yaparak oyunu bölme amacıyla yapmış olmaları jestin arkasına saklandı ve kimse konuşmadı.Buna rağmen Özer yakaladığı fırsatı acele etmeyip daha soğukkanlı olup değerlendirse çok değerli bir 3 puan gelebilirdi.

Bu arada dün Emre Belözoğlu'na yine ana avrat küfür edildi tüm stad olarak.Emre hırçın ve agresif bir futbolcu bunu kabul ediyorum ancak hangi takımdan olursa olsun milli bir futbolcuya böyle ciddi küfür edilmesini anlayamıyorum.

Maçın esprisi ise yüzyıllarca bitmeyeceğe benzeyen türden: ''Fenerbahçe taraftarı sahaya girdiği anda maçın 2-2 biteceğini anlamalıydık''

Perşembe, Ekim 27

Beckham PSG Yolunda

36 yaşındaki İngiliz yıldızın L.A Galaxy ile sözleşmesi Kasım ayında sona erecek ve Katar sermayesi ile bu sezon başında içlerinde Javier Pastore'yi 40 milyon € civarı bir bonservis vererek yaptıkları transfer de dahil olmak üzere ciddi takviyeler yaparak lige güçlü bir kadro ile şampiyonluk parolası ile giren Paris Saint Germain kulübü kendisiyle ciddi olarak ilgileniyor.

Hatta öyle ki iş ilgiden öteye geçmiş bu transferin gerçekleşmesine kesin gözüyle bakılıyor zira Fransız kulübü Beckham baskılı 20.000 forma siparişi vermiş bile.Beckham'ın transferinde eşi Victoria Beckham'ın modanın başkenti Paris'te yaşama arzusunun da rol oynadığı,fransız radyosu RTL'in haberine göre Beckham ailesinin yılbaşından önce Fransa'ya yerleşmiş olacağı söyleniyor.

Gerçekleşmeye çok yakın gözüken bu transfer PSG'ye oyun anlamında ne kadar olumlu yansıyabilir,Beckham faydalı olsa bile ne derece istikrarlı olabilir soru işareti.Bana daha çok sansasyon yaratma,ses getirme amaçlı bir transfer arzusu gibi geliyor.Kulübün;milyonlarca euro sıcak para sağlama gücü olan Katarlı sahipler düşünüldüğünde,forma satışından gelecek gelire ne derece muhtaç olacağını varın siz düşünün.

WTA Championships İstanbul 2011 - 2.Gün İzlenimleri


Dün gece az uyku üzerine sabah 9 otobüsü ile 6 saatlik bir yolculuk ile İstanbul'a döndüğümde ilk maça 2 saatten az bir süre vardı.Önce otogar-ev arası sonra ev-Sinan Erdem arası trafikle cebelleşmenin ardından 16.50 civarlarında salonun önüne vardık 3 şerit halinde otoparka doğru ağır ağır ilerlememiz yaklaşık 10 dakika sürdü tam otopark girişine geldik ki trafik polisleri otoparklar doldu devam et! ikazı yapıyorlardı.Madem dolu neden yolun başına bi ikaz koymazsınız kimsenin mi aklına gelmez bilemedim.

Tekrar E-5'e çıkıp Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi(uzun yazasım geldi)'nin oradan ayrıldık Zuhuratbaba türbesinin ordan Ataköy'ün içine girip salona yakın bir sitenin otoparkına bırakırız arabayı diye düşündüm.Öyle de yaptım Olimpiyat Evi'nin hemen arkasındaki sitenin otoparkına bıraktık arabayı,hızlı adımlarla salona geçtik.Biletler 311 nolu bloktandı,girişi salonun arka tarafında,otoparkın olduğu bölgedendi.Salonun içindeki koridordan ters cephedeki tribüne ulaşma imkanı yok,salonun içinde tribünden tribüne atlamakla oluyor anca.Salona girdiğimiz kapıda 301-305 yazıyordu danışmaya 310? dedim burası dediler eyvallah geçiş var heralde dedim ama hiç mantıklı gelmiyordu.Oyunda ara olana kadar tribünlerin girişleri perdelerle kapatılıyor bekliyorsunuz.Ara olduğu an o kısa arada herkes girip boş bulduğu yere oturuyor .Yine Türk milleti olarak kendi kendimize düzenimizi kurmaktan geri kalmamışız burada da.
Önce 125 nolu blokta oturduk.İlk maç Azarenka-Stosur maçı idi.Sonra otoparkın dolu olmasından dolayı olacak yaya gelen taraftarların hepsi yol tarafından giriş yaptığı için o taraftaki tribün dolma noktasına geldi biz de yerlerini aldığımız bilet sahipleri gelir de kaldırır diye ilk set arasında kalkıp çetrefilli bir güzergah sonrası karşı tribüne geçtik.Asıl biletler 311 nolu bloktaydı köşede kalıyordu biz 310 nolu blokta kendimize bir yer bulduk.

Azarenka dün ilk maçını kazanmış olmanın verdiği özgüven ve üstünden attığı gerginliği ile yine etkili bir oyun ortaya koyarken,Stosur'u ise dün gece 12'ye doğru sona eren Sharapova'yla kariyerinde yaptığı 10.müsabakada ilk kez galip gelmesi epey yormuş olacak ki kortta çok çabuk oyundan düşen bir yapıdaydı.

2.maç Maria Sharapova-Li Na maçıydı.Li Na son yıllarda inanılmaz çıkışta,çok hareketli bir yapısı yok belki kort üzerinde,zaten ırk olarak da sahip olduğu minyon yapısı ile fizik olarak kafadan dezavantajlı kollar bacaklar kısa olunca köşelere güçlü toplar atabilen raketleri savunmakta güçlük çekebiliyor.Sharapova'nın her vuruşunda güç farkını görebiliyorduk ancak Li Na Masha'yı zorlayacak öyle toplar attı okadar akıllı oynadı ki turnuvaya 2-0 lık galibiyet ile başladı.Sharapova turnuvadaki 8 sporcu arasında siyah kurdele takmayan tek sporcuydu bu arada.İlgilenmedi mi,bilgilendirilmedi mi bilmiyorum ama kendisini izlemeye hevesli olduğunu her hallerinden belli eden türk seyircisine bu maçı kaybetmesinin ardından turnuvadan çekilmesi bence biraz saygısızlık oldu.Belki sakatlığı gerçekten ciddi bunu bilemiyorum ancak ben 2 gündür maçlarını baştan sona izledim ve bir kez bile sakatlığından dolayı zorlandığını farkedemedim.Belki nişanlısı ile sık görüşememesinden olacak zaten çıkma şansının azaldığı bir ortamda ilişkisine daha çok zaman ayırma fırsatı elde etmişken bunu kullanmak istemiş olabilir diye yorumluyorum ben.

Günün son maçı benim desteklediğim Vera Zvonareva ile dünya 1 numarası Caroline Wozniacki arasındaydı.Türk seyircilerin Wozniacki'ye desteği dün tv başında hissettiğimden ve bugün Vera'ya verilenden çok daha fazlaydı.Ancak Vera dün Azarenka karşısındaki silik oyununa zıt bir şekilde ilk sette kusursuz bir oyun ortaya koydu ve 6-2 ile kazandı bu seti.2.set başlarken ben Wozniacki'nin oyuna girmesinin zor olacağını düşünüyordum.Vera bugüne kadar hiç denk gelmediğim fazlalıkta bir çift hata sayıları dahil olmak üzere yaptığı basit hatalarla Caro'yu 2.sette oyuna soktu ve hatalarına rağmen alabileceği seti vererek maç 1-1'e geldi.

2.set sona erdiğinde saat 11 civarıydı.yaklaşık 6 saat sert ve konfor namına bir şey vermeyen koltuklarda sabit oturmak alışık değilseniz sıkıntı verebiliyor,keza kardeşimin sabah erken okula gidecek olması ve annemin sıklaşan ''sırtım ağrıdı'' ''bacaklarım tutuldu'' veryansınları nedeniyle 1-1'den sonra kalkmak zorunda kaldık.Son setin ortasında eve vardık Vera tekrar kontrolü ele almıştı ve seti 6-3 maçı da 2-1 kazanmasını bildi.

Hayatımda ilk defa canlı bir tenis maçı izledim ve inanılmaz keyif aldım.Şunu farkettim korta ne kadar yakın olursanız oyundan kopmanız o kadar zor oluyor.Korttan uzaklaştıkça özellikle ralliler 3-4 vuruş halinde akıp gidiyorsa dikkatiniz dağılabiliyor.Uzayan ralliler,çizgilerin kesişim noktasına vurulan paralel toplar,lob shotlar drop shotlar falsolu serviş ve vuruşlar inanılmaz keyif veren detaylardı.

Salonda ilk gün 11.000e yaklaşan seyirci sayısı 2.gün üzerine 1000kişi ekleyip 12.000 sınırına epey yaklaşmış bu sevindirci.Tabi bunların hepsi değişik profilden insanlar.Tenisle iç içe olduğunu gördüğünüz anladığınız insanlar da var,hiç tenisle alakası olmayıp elit takılan insanlar da,orta-alt tabakanın emekçi insanı da tribünde yerini alıyor.Bu kitlenin büyük bölümü hayatında en az 1 kez tenis maçı izlemiş tv de ve nasıl davranacağını biliyor,bilmese de öğrenmeye çalışıyor ve her maç başında yapılan uyarılara dikkat ediyor.Tahminimce %2 lik bir kesim var ki 3 maçtan da önce yapılan uyarılar,bugünün 2.gün olması ve hakemlerin defalarca uyarmasına rağmen oyunun başlayacağını belirten ''time'' ikazından sonra hala kalkıp gezinenler mi yoksa servis kullanacak oyuncunun görüş alanında flaşlı fotoğraf çeken insanlar mı ararsınız hala bitmek bilmiyorlar.Gerçekten sinir bozucu.

Bunun dışında benim için çok güzel bir deneyim oldu.6 saatin abartısız yarısı annem ve kardeşime benim de hepsini bilemediğim detay ve kuralları anlatmakla geçti ancak onlar da baya keyif aldılar.Oyundan düşeni gazlamak için alkışla ritm de tuttular,kendilerine seçtikleri favorileri iyi bir vuruş yaptığında vaaaoovvv! tepkisi de verdiler.Umarım erkekler Atp Tour da İstanbul'da oynanacak şekilde bir organizasyona tabi olur.Fırsat bulursam kesinlikle bilet bulup final günlerinden birinde de Sinan Erdem'de olmak isterim.


Salı, Ekim 25

WTA Championships İstanbul Başlıyor




Teb Bnp Paribas Wta Şampiyonası'nın İstanbul ayağı bugün başlıyor.6 gün sürecek turnuvanın yarı final,final ve 4.gün biletleri günler öncesinden tükenmişti.İlk 3 gün için ise sınırlı sayıda bilet kaldı ve onlar da hızla tükeniyor.Sezon sonları düzenlenen Tep Bnp Paribas Wta Championships 41.kez gerçekleşecek ve önümüzdeki 2 yılda da İstanbul'da düzenlenmeye devam edilecek.

Turnuvaya bu yıl içerisindeki Wta turnuvalarında en çok puanı toplayan isimler katılacak.Teklerde dünya 1 numarası Caroline Wozniacki,Rus Maria Sharapova bu yılın Wimbledon galibi Petra Kvitova,Belaruslu Victoria Azarenka,tarihin ilk grand slam kazanan asyalısı Çinli Li Na,5.kez bu turnuvaya katılan ve benim de kazanmasını en çok istediğim isim olan Vera Zvonareva,ABD Açık 2011 şampiyonu Avustralyalı Samantha Stosur ile Polonyalı Agnieszka Radwanska'nın mücadele edeceği turnuvada dağıtılacak toplam ödül 4.900.000 $.Turnuvada şampiyonluk kupasını kaldıran isim eğer bunu namağlup bir şekilde başarırsa 1.550.000 $ ın sahibi olacak.

Küçüklüğümden beri Eurosport'ta denk geldiğimde tenis maçlarını izlemekten hep keyif
almışımdır.Daha sonra bahis yapma fırsatı buldukça çok sayıda maçı canlı izledim.Sıralamanın üstündeki popüler isimlerden tutun da ilk100'e girmeye çabalayan tenisçilerin maçlarını bile izledim.Bu yüzden bu turnuvanın düzenleneceğini duyduğum anda tarihlerini gördüğümde kaçıracağım diye çok korkmuştum zira sınav dönemine denk gelmesi muhtemeldi neyseki korktuğum olmadı ve turnuvanın en azından 2.gününe bilet alabildim.



4'er li 2 gruba ayrılan tenisçiler ilk 4gün grupların en iyi 2 ismini belirlemek için birbirleriyle
karşılaşacaklar ve her gün 3er maç oynanacak.Ben şahsen yukarıda da belirttiğim gibi Zvonareva hayranı olarak onu destekleyeceğim.Çok güçlü ve formda rakipleri var belki ama benim için onu izlemek bile güzel bir deneyim olacak.

Pazartesi, Ekim 24

Yanılmışız.

Beşiktaş'ta istikrarsızdı ancak gelişime açık olduğunu göstermesine rağmen tepki aldığında üzülmüş,Manisa'da kendisini yeniden kanıtlama çabalarında takdir etmiş,Fenerbahçe'den ayrıldığında yetenekliydi ama keşke daha çok şans bulabileseydi demiş,Trabzon'da ise futbolunu mücadelesini bir değil birkaç level yükselttiğini gördüğümde açıkça hayranlıkla izlemiş bir futbolseverim ve bunu çok kez dile getirdim.

Bu sezon 6 maçta 9 golü var.Trabzon'u geçen sezonla birlikte bu sezonda o sırtlıyor resmen.Sakat yada cezalı olduğu maçlarda takım gol atmakta zorlanıyor.Hatta geçenlerde twitterda mazallah uzun süreli bi sakatlık yaşasa Trabzon ilk4e giremez gibi bir düşüncemi de belirtmiştim.

Benim gibi düşünen Burak'ın bu gelişimini takdir eden çok sayıda insan biliyorum ancak onun twitterdan öğlen saatlerinde yaptığı açıklamaları kendisine yakıştıramadım.Keşke futbolunda gösterdiği gelişmeyi karakterinde de gösterebilseydi.

Burak Yılmaz kim oluyor da kimi hırsızlıkla itham edebiliyor?Onun ne haddine?Henüz soruşturması devam eden ve iddianamesi bile hazırlık aşamasında olan bir davaya dokundurarak kimin hırsız olduğunu herkes biliyor tarzı bir açıklama yapmak fakat arkasından da birini hırsızlıkla itham etmenin ayıp olduğunun bilincinde! olduğunu dile getirmek ne kadar mantıklı?

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Madem hırsızlıkla itham ayıpsa sen neden yapıyorsun?Yakışmadı Burak.

Senin dişinle tırnağınla oralara geldiğini zaten bizler de Fenerbahçe taraftarı olarak takdir ediyoruz ve heryerde dile getiriyoruz bunu inkar etmen için kör olman gerek.3-5 bilinçsizin yaptığı taş atmayı eleştiri adı altında alınıp bu şekilde açıklamalar yapacak değil de bunları umursamayıp geçecek kadar tıpkı oyunun gibi kafa olarak da olgunlaştığını sanıyorduk biz.Yanılmışız.

Fenerbahçe:0 - Samsunspor:0


Kadıköy hiç olmadığı kadar siyahtı dün akşam.Hafta içi gelen şehit haberleri zaten tüm milleti derinden etkilemişken üzerine dün Van'da meydana gelen 7.2'lik depremi ''ilahi adalet'' olarak tanımlayan sığ düşünceli insanların aramızda olduğunu görmek,dış güçlerin yapamadığı bölünmeyi kendi içimizde yapabiliyor olduğumuzu farketmek ve bunu yaşamak tüm toplumun psikolojisini alt üst etti açıkçası.

Bu koşullar altında oynanacaktı Fenerbahçe Samsunspor maçı.Fenerbahçe düz siyah bir pankartla çıktı,Samsun tarafı da dahil olmak üzere tribünler maçtan önce şehitlerin yoklaması alınırken hep bir ağızdan ''burada!'' diye bağırırken gözyaşlarına engel olamadı.Ben tv başında izlerken inanılmaz duygulandım tüylerim diken diken oldu ve o an stadda olmak istedim.Saygı duruşunda getirilen tekbirlerin sebebini de bu işi yapanların zihniytini de anlamış değilim sanırım değil bizim çocuklarımız torunlarımızın maçları izleyeceği dönemde bile bizler ülke olarak bu işi beceremeyeceğiz.

Maç başladığı anda tribünlerin tüm bu olumsuzluğu üzerinden atıp takıma destek olmaya başlaması gerekirdi ancak tribünler son yıllarda gördüğüm en etkisiz halindeydi gerçekten.Takımın önceki maçlardan daha diri daha organize gözüktüğü ancak Gökhan ve Emre gibi isimlerin sakatlıktan sonra halen güçsüz ve formsuz oluşları,Semih'in 90 dakikanın 75inde markaj altında kalması takımın en çok duran top şansı yakaladığı halde bunu gole çevirecek Luganovari -belki Serdar Aziz- bir ismi bulamaması ve hernekadar markaj altından çıktığı 3-4 pozisyon olsa da gol yapma ve toplu oyunda yer alma becerisi olarak hiçbirzaman devamlı bir istikrar içinde olamayan Semih'in yerinde yıllardır arayıp bulamadığımız,bulduğumuzda da 1 yılda elimizden kayıp giden Niang tarzı bir santraforun yokluğu dün topu ağlara gönderemememizin asıl nedenleriydi.

Beşiktaş maçı öncesi bu puan kaybı bir silkinme etkisi yaratabileceğinden hayırlı olmuş da olabilir.Belki Dia oyuna girdikten 5 dakika sonra sakatlanmasa işler farklı olabilirdi ancak ondan önce oynayan Stoch da bence fena oynamadı.Kaç maçtır yapması gereken ancak çoğu zaman unuttuğu 'basit oynamak' özelliğine sahip olduğunu gördük.Ziegler yine göze çarpan isimlerdendi.Gökhan ve Emre bu bir hafta iyi hazırlanır ve Özer sahada kaldığı süre boyunca gösterdiği belki bu sezonki en verimli oyununu yansıtırsa Beşiktaş maçında golü bulmak zor olmaz.Mehmet Topuz'u arıyor takım ortasahada ancak onun da sakatlıktan çıktıktan sonra ne kadar hazır olabileceği-yetişirse-meçhul.

Ülke gerçekten çok zor zamanlarını geçiriyor şu günlerde.Hem izleyenlerin hem sahada bu işi yapan futbolcuların konsantre olması zor.Belki futbol camiası bu yaşananlara maçı hasılatlarını,ürün satışından elde edilen gelirlerin bir kısmını bölgeye yardım olarak yollayıp destek olabilir.

Pazar, Ekim 23

Mario Balotelli:Why Always Me?

An itibariyle ilk yarısı oynanan Manchester derbisinde City'i 22.dakikada 1-0 öne geçirdikten sonra alışılagelmişin dışında olarak golden sonra hiç bir jest yada mimik göstermedi olduğu yerde durdu ve formasını kaldırıp özel olarak hazırladığı tshirtünü sergiledi Balotelli.Gerçekten futbol dünyasında ki en ilginç en inanılmaz karakterlerden biri Mario Balotelli.Pek çok futbolcu medya ile kafayı bozmasının akabinde gol attığında basın tribününe hareket çeker,tribünlere medyayı hedef alan jestlerde bulunur.Balotelli'nin yaptığı manyakça ama bence sempatik.

Salı, Ekim 18

Mersin İ.Y.:1 - Fenerbahçe:2


Milli takım arası izleyenler için lig maçlarının bir an önce gelmesini beklediği takımlar içinse çoğunlukla varsa eğer sakatlıkların iyileşmesi adına ek bir süre yahut fazla sayıda milli takıma verilen oyuncu yoksa taktiksel anlamda çalışmalar yapılması için ortam yaratıyor.Fenerbahçe için ikinci şık pek uymasada Mehmet Topuz,Gökhan Gönül gibi direk 11 çıkan isimlerin iyileşmesi adına uygun bir dönemdi ancak bu sakatlar düzelmediği gibi bu arada Volkan Demirel'in de sakatlanması can sıkıcıydı Mersin deplasmanı öncesi.

Özer çok eleştirilen bir isim.Yetenekli olduğunu herkes kabul etti ama hala kararsızım Özer için bir maç çok silik,hatalı tercihler yapan,topu ezen bir Özer izliyoruz bir daha zor şans bulur diyoruz bugün çıkıyor 48 metreden çocukluğundan beri hayalini kurduğu golü atıyor.Gol dışında 90 dakikaya baktığımızda Özer yine yok gerçi.

Belediye maçında taraftara geçen yılki Belediye maçında attığı golü tekrarlayarak bir nevi dejavu yaşatan Stoch'un 11'de olmaması Özer'in 11'de çıkmasından sonraki ikinci şaşkınlığımdı.Vardır Aykut hocanın bir bildiği,idmanlarda gördüğü diyerek maçı bekledim.Bekledim ve 2.yarı Stoch'un içlerinden en az 2sini gol yapması gerektiği 4-5 pozisyonu nasıl harcadığını gördük.Belki ilk pozisyonda golü yapamamasının getirdiği baskı diğer pozisyonlarda peşi sıra üstünde gerginlik yaratmış ve doğru tercih yapmasını engellemiş olabilir ancak nolursa olsun gerek Alex'in sahada ve maç sonunda gerek Aykut hocanın maç bitiminde sinirlenmesine neden olmak için epey haklı sebepleri vardı.

Fenerbahçe yaşadığı sıkıntılı süreçten geçtiğimiz 6 maç sonunda daha da güçlenerek,birlik olarak çıkmışa benziyor.Hafta içi yapılan idmanlardaki tempo ve istekliliğin çok üst düzeyde olduğu haberleri geliyor.Bugün Mersin'de golün erken atılması,sonrasında oyunda kontrol sağlanmışken yağan yağmur ve ağırlaşan zemin planların dışında bir oyun olmasına neden oldu ancak kadrodaki hiçbir futbolcunun 6 maçta alınan 5 galibiyete ve gidişata bakarak ''biz çok iyiyiz,çok güçlü bi kadromuz var nasılsa yeneriz önümüze geleni,atarız golleri' rehavetine girmemesi gerekiyor zira bugün kaçan golleri aradığımız deplasman maçları olacak.Aykut hoca da bunun bilincinde ve maç sonunda ve sonrasındaki röportajlarda yüzüne yansıyan sinirin sebebi buydu diye düşünüyorum.

Ziegler ve Cristian'ın bu maç öne çıkan isimler olduğunu düşünüyorum.Bienvenu için boş kaleye attı iyi adam değil yorumlarına denk geldim dün akşam ve çok şaşırdım cidden şu an süper ligde oynayan 18 takımın forvetlerini bugün gol attığı pozisyona koysak en az yarısı o topu öyle seri bir şekilde stoperden ve kaleciden önce davranarak almayı başaramazdı.Henri 1-2 yıl içinde konuşmalarından da anlaşıldığı üzere çalışmalarının karşılığını alacak ve çok daha komple bir forvet olacak bunu hepimiz göreceğiz.

2-0 dan sonra çok sayıda kaçırılan fırsat sonrası atamayan atarlar kuralı işledi ve Mersin'in golü gelince uzatma dakikaları yine yıllardır kronikleşmiş kendi kendine sıkıntı yaratma alışkanlığı ile geçti neyse ki maç 2-1 bitti ve Fenerbahçe son 2 senede alt ligden yükselmiş tüm takımları mağlup etme gibi bir iş başarmış oldu.

Mersin takımı Nobre'nin yokluğunu epey hissetti bugün Nobre olsaydı ceza sahasında oluşan karamboller onun en sevdiği ortamlardı golü bulabilirdi.Moritz'i Kasımpaşa günlerinden çok uzak gördüm ilk geldiğinde alıştığımız Moritz'den uzak bir görüntüsü vardı.N'Duka,Zurita,Beto ve stoper Boum kaliteli isimler.Mersin'in kadrosu ligi 8-12 arası bitirebilecek kaliteye sahip.Belki kupaya ağırlık verirlerse maç maç gidilecek bir organizasyonda tam kadro oldukları takdirde beklenmedik yükselişler gösterebilirler.

Fenerbahçe geçen yıl başlayan deplasmanda maç kazanma serisini 12 maça çıkardı.13.deplasman İnönü deplasmanı.Öncesinde de yine birkaç tehlikeli isme sahip Samsun ile Saracoğlu'nda karşılaşılacak.Samsun maçı da kayıpsız atlatılırsa eksiksiz çıkılacak bir İnönü deplasmanından hele Beşiktaş'ın son dönemde düşüşteki grafiği ve 1 hafta içinde çıkacağı 3.maç olacağı düşünülürse 3 puanla dönmenin epey olası olduğunu düşündüğüm bir maç.

Cuma, Ekim 14

Haftanın Golleri #5


Haftaiçi Euro 2012 eleme gruplarının son haftasında oynanan maçlarda atılan gollerin ağırlıkta olduğu geçtiğimiz haftanın golleri yine birbirinden iyi golleri içermekte.

Ronaldo'nun barajı geçer geçmez ani bir şekilde alçalıp falso alan frikiklerinden birini yine gerçekleştirdiği haftada memleketlim Dzeko'nun klas bitirişi Fransa'nın Platini desteğiyle güme gitti.Playofflarda 2008'de olduğu gibi yine Portekiz'le eşleşen Bosna umarım bu kez rövanşı almayı başarır ve turnuvada yerini alır.

Kim Kallström'ü çok istiyordu Galatasaray.Hollanda'ya attığı frikik golünü görünce derin bi ahh! çekerler sanırım içlerinden.Öyle bir falso ve tam çataldan gol olan bir vuruş.Muazzam.



D-Will vs Organize Kaos

Deron Williams Beşiktaş'ın son 1-2 yıldır önce futbolda başlattığı popularitesi yüksek yabancı oyuncu transfer etme çabalarının basketbol şubesinde Iverson'dan sonra gerçekleşen 2. örneği.Bütün yaz Kobe Bryant geliyor,gelecek,kararını henüz vermedi ama her an gelebilir denilirken Deron Williams Kobe için 3 ay bekleyen Beşiktaş yönetiminin kıyas olacaksa eğer 3 hafta gibi daha kısa bir sürede transferini gerçekleştirdiği isim oldu.

Kolej liginde oynadığı sıralarda stilini Jason Kidd'e benzetenler ancak yine de Nba için yavaş bir guard olduğunu söyleyenler;Nba'de Utah Jazz tarafından draft edildikten sonra oyuna adaptasyonunu gerçekleştirmesinin ardından onun en fazla asist yapan John Stockton'ın rekorunu kırabilecek bir guardın yeteneklerine ve oyununa sahip olduğunu da söylemişlerdi.

İyi bir profesyonel olduğu kendini her sezon geliştirmesinden belli D-Will'in.Nba'de örneklerini çokca gördüğümüz şımarık oyuncu özelliklerini hiç taşımıyor ailesine bağlı bir baba.

Ancak Türkiye'ye adapte olmakta hala güçlük çeken bir Deron Williams'tan bahsediyoruz.İlk kez denizaşırı bir hayat deneyimi geçiren Deron bu anılarını kişisel web sayfasının blog kısmında her boş zamanında paylaşıyor.

''Pretty much everything about the culture is great, except the smoking. Everywhere you go people are smoking. All day, every day. It seems like 90 percent of Istanbul smokes. It's crazy. But what's funny is they blur smoking out on television.''

O kadar fazla sigara içen insanla karşılaşmış ki heralde İstanbul'un %90'ı sigara içiyor gibi bi tespitte bulunmuş ve eklemiş: bu kadar sigara içilen bir toplumda televizyonda sigara çıktığı anda sansürlenmesi komik! Demek ki dün sigaraya gelen vergi zamlarından ve bu verginin deprem sonrası geçici adı altında çıkan bir vergi oluşundan haberdar olsa adam kafayı yiyecek.

The other thing that caught me a little off guard is the driving. It's pretty crazy over here. I'm not going to say there are no rules, but the people don't really abide by them. It's just organized chaos. When people cut other people off, it's almost expected.

İstanbul'un trafiğini çok net ve basit bir cümleyle özetlemiş Deron: ''Organize Kaos'' .Trafikte seyir halinde giderken başka bir şeritten araçların pat diye sizin önünüze dalmasının burada neredeyse olması beklenen alışılagelmiş bir olay haline geldiğini söylüyor .Geçtim Deron'u benim İstanbul'a ilk kez gelen arkadaşlarım bile aga bu trafik ne ya hep duyardık ama böyle olduğunu sanmazdım dedikleri bir olgudan bahsediyoruz.

I'm gonna have to buy a new Xbox because I think I blew mine up.

I'm not even getting the wheel or anything. As soon as I plugged it in, it sparked and it hasn't come on. So I'm probably gonna have to grab a new one, but it hasn't been easy to find one. I haven't seen any of them, actually, since I got here. But I heard they're pretty expensive.

I was looking at PS3's and they cost like 930 Turkish Lira, which is like 500 bucks and I know that's more than what it is in the States. A lot of stuff is more expensive here. It seems like some things are almost double the cost.

Allah aşkına şimdi burada 2 şey var ki insanın yuh be kardeşim diyesi geliyor.1.si küçük bey daha ilk günden çok sevdiği XBox'ını bozmuş.Eh be abicim o kadar mı liselisin de Amerika'ya özgü fişi dönüştürücü kullanmadan uymadığı barizken kalkıp bizim prizlere sokmaya çabalıyosun.Alet yanmış tabi direk :) İşin daha da tuhaf tarafı küçük beyimiz geldiğinden beri gezip durduğunu söylemiş yazısının başında ama hiçbiryerde XBox'la karşılaşmamış.Ama 500 dolar civarında bir fiyatı olduğunu öğrenmiş her nasılsa ve bunun üzerinden çoğu şeyin Amerika'da ki fiyatlarının 2 katı daha pahalı olduğunu eklemiş.

Babacım şuraya geldin senede 5 milyon ayda nerden baksan 400-500 bin $ para alacaksın kalkmış 500 $'lık aletin lafını yapma gözünü seviyim.Sen de bunları söylersen biz ne yapalım?

Sonuç olarak Beşiktaş Amerika ve Avrupa'da bu transferle epey kendisinden söz ettirdi doğru ancak Deron Williams yazının sonunda açıkça şu lokavt bitse de biran önce dönsem,benim de bütün arzum bu yönde demiş.5 milyon dolar'a bu adamı alana kadar yıllığı 1 er milyonda 5 tane canavar gibi yabancı bulabilirdi Beşiktaş.

Unutmadan Beşiktaş'ın bir Sinan Engin'e ihtiyacı var zira Deron Williams fıstık ezmesi krizine tutuldu tutulacak.Adam Amerika'dan satın alıp getirtmek istiyoruz ama vergiler,kargo ücretleri falan olmuyormuş deyip durmuş çok zor değil yahu çoğu grossmarketlerde üstelik Amerika'dan ithal fıstık ezmeleri kavanozlarda satılıyor alın da götürün adama 1-2 koli.

Perşembe, Ekim 13

Cristiano Ronaldo Kobay Faresi Olursa



Messi'nin olağandışı seriliğini maçı izlerken ya bi git yaa dedirten gollerini kabul ediyorum,çok büyük futbolcu olduğunu ve ona şahitlik ediyor olduğumuz için şanslı olduğumuzu her zaman kabullendim ancak benim için bu ikili kıyaslanmaya başlandığından beri çoğu insanın kıro,apaçi dediği Ronaldo hep bir adım öndeydi.

Futbolda her zaman ''kıçı yere yakın'' futbolcular çabukluklarıyla meslektaşlarından bir adım önde olurlardı.Messi de bunu bugüne kadar en iyi kullananlardan.Ronaldo'da durum farklı 1.85 boyuna rağmen toplu yada topsuz depar attığı zaman bacaklarını takip edemiyorsunuz.Attığı eşsiz frikik golleri ise maçlarda 9.15 olarak ayarlanan baraj mesafesini idmanlarda 7 metreye kadar çekmesi ile edindiği bir özellik.O topların barajı aştıktan sonra nasıl o denli hızlı alçaldığı başka türlü açıklanamaz.

Messi çabuk olabilir,dribbling yaparken top ayağına mıknatıs misali yapışıyor olabilir ancak Ronaldo futbol için gereken güç,hız,yetenek,kuvvet yönünden komple bir oyuncu ve bu özelliklerinin hepsi onu diğer futbolculardan gerçekten ayırıyor.

Pazar, Ekim 9

Haftanın Golleri #4


Schar ve Martinez'in uzaktan golleri harika,Thierry Henry'nin topu kontrol edişi ve aynı sakinlikle gol vuruşunu yapması Arsenal'den alıştığımız o cool gol sevinci güzel,Smolnikov'un falsosu muazzam,Eren'in öncesinde kontrolündeki çalımı ile birlikte rövaşatası da harika ama benim için geçen haftanın en güzel ve kendimce anlamı olan golü Julio Baptista'nın 88'de 2-2 yi sağlayan Malaga'ya 90'da galibiyeti getiren Alex'in Samsun'a attığı gol kadar güzel rövaşatası idi.O golle yanında geçtiğimiz haftasonu Galatasaray ilk yarı ve Fenerbahçe 3.5 üstü bahisleri ile birlikte Malaga galibiyeti vardı ve 2-1 ken maçı kapatıp umudu kesmiştim,inanılmaz bi dönüş olmuştu gerçekten.Bu arada bence Kazım'ın Ankaragücü'ne attığı gol vuruşu Higuain'in attığı golden daha iyi.Yiğidi öldür hakkını yeme misali eklemeden geçemedim.

Çarşamba, Ekim 5

Aykut Kocaman // Kocaman Umutlarımızın Sahibi


Aykut Kocaman'ı gülerken yakalamak zor.Biz onu hep soğukkanlı,ağırbaşlı,sakin halleriyle görüyoruz öyle alıştık.Ama o dingin halinden çıkıp içindeki güzellikleri yüzündeki tebessümle, jestleriyle dışa vurduğu zaman da o hallerinden inanılmaz keyif aldık.TT Arena deplasmanında Alex galibiyet golünü attığında yumruklarını sıkıp havaya kaldırdığı,Alex'le sarıldıkları anlar hala gözlerimin önünde.

1.5 yıl evvel yine bu satırlarda Ben Aykut Kocaman'a İnanıyorum başlıklı bir yazı paylaşmıştım.Geçen süreçte Aykut hoca beni yanıltmadı.Başlangıçta çok dengesizdi herşey,takım iyi top oynamıyordu,kulvarlardan bir bir eleniyorduk,çatlak sesler git gide artıyordu ama ona inancını kaybetmeyen kesimin büyüklüğü ondan öncekilere her koşulda destek verenlerden kat be kat fazlaydı.Yanıltmadı.Öyle bir takım yarattı ki 9 puan geriden gelerek o takım şampiyon oldu.Öyle bir adamdı ki Aykut hoca herşeyden önce,basın toplantılarında,medya sohbetlerinde konuştuğu zaman dinlemeye doyamıyordunuz.Puan kaybedilen maçlardan sonra öyle bir konuşuyordu ki biz taraftarların kafasında ne varsa Aykut hoca da onları hissettiğini,düşündüğünü doğruluyor ağzından çıkan cümlelerdeki samimiyet üzüntümüzü söküp atmakla kalmıyor yerlerine umut ekiyordu..

Takımla birlikte çıktığı 39 lig maçında 30 galibiyet 5 beraberlik 4 yenilgi aldı ve %76.9 galibiyet yüzdesi ile 95-96 sezonunda şampiyon olan takımın efsane antrenörü Parreira'yı geride bırakarak kulüp tarihinin en yüksek galibiyet yüzdesine sahip antrenörü ünvanını ele geçirdi.

Şimdi sokaklardaki tuttuğu takım farketmeksizin herhangi bir futbolseveri durdurun ona Aykut Kocaman dediğiniz zaman hocanın adamlığından,samimi oluşundan bahsedecek,eğer Fenerbahçe taraftarı ise ''bizim Alex Ferguson'umuz olacak inşallah'' sözlerini işiteceksiniz.

Fenerbahçe'nin onun gelişinden sonra gösterdiği gelişime şaşıranlar,onun ve takımının önünü türlü oyunlarla kesmeye çabalayadursunlar bu taraftar ona olan inancını koruyacak çünkü bu işin başında dedik bir kere;Kocaman Umutlarımızın Sahibi diye..

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...